X-Men (2000)
Hem epeydir izlemek isteyip de izleyemediğim için hem de Cuma günü vizyona girecek olan The Wolverine' e hazırlık olsun diye X-Men üçlemesini bir kez daha tazeliyorum bugünlerde. Serinin diğer filmlerini yani X-Men Başlangıç: Wolverine ve çok sevdiğim First Class' ı şimdilik izlemeye gerek duymadım, çünkü The Wolverine ana üçlemenin sonrasında geçiyor. Her ne kadar bir devam filmi olarak pazarlanmasa da filmde üçlemeyle hatta üçlemenin son halkası olan Son Direniş' te yaşanan olaylarla ilintili olarak hem fiziksel hem de ruhsal anlamda çökmüş bir Wolverine karşılayacak bizi. Bu hafta ana üçlemenin üzerinden kısa kısa geçelim bakalım...
Magneto' nun ekibi X-Men' e oranla daha dar ancak oldukça etkili. Özellikle de Mystique... Magneto' nun en sağlam yardımcısı olmasını geçtim, tüm X-Men evreninin en güçlülerinden birisi kuşkusuz. Sadece kılık değiştirme özelliği bile onu çok tehlikeli ve de eşsiz kılıyor. Kimi zaman dişiliğini kullanarak kimi zaman da dövüşerek amaçlarına ulaşıyor. Ek olarak kılık değiştirebildiği kadar eşsiz, ilginç ve caydırıcı bir dövüş stili olduğunu da belirtelim. Magneto' nun diğer bir yardımcısı Sabretooth/Victor Creed, Wolverine' in ağabeyi. Hatta X-Men Başlangıç: Wolverine' de hep beraberlerdi ancak bu filmde hiç öyle bir şey geçmiyor. Ayrıca yine X-Men Başlangıç: Wolverine' de Victor Creed daha insansıyken bu filmde çizgi romana uygun olarak oldukça kıllı ve yaratık görünümlü. Filmin bir diğer kötüsü ise Toad adlı iğrenç bir mutant. Adından anlaşılacağı üzere kurbağa gibi oradan oraya zıplayıp istediği yere yapışan ve upuzun dilini kırbaç gibi etkili kullanan bir karakter. Öyle ki filmin finalinde Jean Grey' i kolaylıkla safdışı bıraktı ve Storm' u da neredeyse yendi. Değinmek istediğim noktalardan birisi de filmde X-Men ekibinin kötü karakterlerden çok fazla dayak yemesi. Ayrıca Wolverine haricinde ekibin sahip oldukları özel güçleri düşmanlarının üzerinde tam olarak uygulayamaması. Storm' un uzun süre Toad tarafından dayak yedikten sonra gücünü kullanarak hemen onu yenmesi ve Cyclops, Storm, Jean Grey üçlüsünün güçlerini finalde birleştirip hareket etmeleri dışında güçlerini neredeyse hiç etkili kullanamadılar. Bu, hikayenin bir zayıf noktası mı yoksa daha ekibin bu tür zorlu görevlerde acemi olduğunun bir göstergesi mi? Tam emin değilim hala ama sanırım ilk söylediğim ağır basıyor şuan. Çünkü kahraman sayısı arttıkça bu sorun meydana geliyor. Her ne kadar çizgiroman dünyasında en başından beri bir bütün olarak, ekip olarak yaratılsalar da beyazperdenin gördüğü ilk çoklu süperkahraman filmi diyebiliriz X-Men için. 2005 ve 2007 yıllarında çekilen iki Fantastik Dörtlü filminde de bu sıkıntı fazlasıyla vardı diye hatırlıyorum. Ama tabii genel olarak baktığımızda X-Men, bir türlü sevemediğim Fantastik Dörtlü filmlerinin ikisinin de fersah fersah önünde.
X-Men: Olağan Şüpheliler filmiyle adını duyuran Bryan Singer tarafından 2000 yılında çekildi. Oyuncu kadrosu geniş olduğu kadar göz de dolduruyor. İnsanlar ve mutantların bir arada yaşayabileceklerini savunan bu yüzden genç mutantları tek bir çatı altında toplayıp onlara eğitim veren, güçleriyle nasıl başa çıkacaklarını gösteren X-Men ekibinin başı, akıl hocası ve usta bir telepat olan Profesör Charles Xavier' ı Patrick Stewart canlandırırken, mutant oldukları için insanlar tarafından dışlanacaklarına, saldıraya uğrayacaklarına, istismar edileceklerine inanan, bu yüzden insanlarla mutantlar arasında savaş olmasını istediğini her fırsatta dile getiren, bunun için çabalayan ve yarattığı manyetik alan sayesinde metal olan herşeyi dilediği gibi hareket ettirebilen Magneto (gerçek adı Eric Lehnsherr) rolünde ise Yüzüklerin Efendisi serisinin Gandalf' ı Ian McKellen var. Ve tabiki dünyaya asıl geliş sebebinin bu rol için olduğuna inandığım yetenekli aktör Hugh Jackman, daha sonra defalarca canlandıracağı kemikleri adamantium kaplı, ölümsüz ve başına buyruk Wolverine (Logan) olarak ilk kez gözüküyor. Ayrıca X-Men ekibinin diğer üyeleri olarak hava durumunu kontrol edebilen Storm rolünde Oscar ödüllü Halle Berry, gözlerini açtığında kırmızı ışınlar çıkaran bu yüzden özel bir gözlük kullanan Cyclops rolünde James Marsden, Profesör X kadar güçlü olmasa da telepatik özellikleri bulunan, ayrıca telekinezi sayesinde nesneleri hareket ettirebilen Jean Grey rolünde Halle Berry gibi Bond kızı olmuş Hollandalı aktris Famke Janssen, teniyle birisine temas ettiği zaman o kişinin tüm hayat enerjisini çekip alan, yine bu yolla mutantların güçlerini geçici bir süreliğine kendisine kopyalayabilen ve filmde kilit bir rolü bulunan Rogue rolünde henüz 12 yaşında The Piano ile Oscar kazanan ve son zamanların sevilen dizilerinden True Blood' da oynayan Anna Paquin var. Daha o sıralar X-Men okulunda öğrenci olan ve ekine dahil olmayan karakterler de filmde görünüyorlar: Nesneleri dondurabilen, eliyle buz yaratabilen ve kontrol edebilen Bobby Drake/Iceman, duvarların içinden geçebilen Kitty Pryde/Shadowcat ve elleriyle ateşi yaratıp kontrol edebilen John Allerdyce/Pyro...
Filmde en fazla beğendiğim şey ise Magneto-Profesör X diyalogları. Özellikle filmin en sonunda plastik parmaklıkların ardında geçen plastik satranç takımı başındaki o konuşma... İnsanlarla mutantların arasındaki ilişkinin öncesinden, şimdisinden ve geleceğinden bahsediyorlar. Burada zaman zaman filmin kötüsü Magneto' ya hak veriyoruz. İnsanların kendilerinden farklı olanı aralarına kabul etmeyeceklerini söylemesi bence mantıklı. Ancak aynı zamanda mutantların geleceğin ta kendisi olduğu, dünya üzerinde rahat yaşamaları için üstünlüklerini insanlara kabul ettirmeleri ve bunun da savaşla olabileceği düşüncesinde Magneto. Hatta film boyunca söz edilen mutant yasasının kabul olması halinde insanların X-Men okuluna bile saldıracaklarını söylüyor. Son olarak bükemesin diye içine konduğu plastik parmaklıklı hücrenin bile kendisini sonsuza dek durduramayacağını, yeniden harekete geçeceğini ekliyor. Profesör X ise manidar bir bakış fırlatıp '' Ve ben de her zaman karşında olacağım'' deyip hücreden ayrılıyor. İşte o anda Magneto, satranç tahtasında X' in şahını deviriyor...
Bu mutant yasasını meclise kabul ettirmeye çalışan Senatör Kelly' nin de kendince doğruları var. Meclisteki konuşmasında mutantların insanlarla beraber yaşamaması gerektiğini, bunun insanlar adına çok tehlikeli olabileceğini savunuyor. Örnek olarak ise duvarların içinden geçebilen bir mutantın bir bankaya rahatça girip orayı soyabileceğini ayrıca sokaktaki masum insanların evlerine de bu şekilde izinsiz girebileceğini, bunun aynı zamanda insanların özel hayatlarına saygısızlık olduğunu belirtiyor. Film bu ihtimalleri, görüşleri başarılı bir şekilde anlatıyor ve hiç birini de dayatmıyor. Hangi tarafı seçeceğimiz bize kalmış. Wolverine-Cyclops diyalogları da oldukça keyifli. Ayrıca Michael Kamen imzalı müzikler de güzel. Tema müziği filme epik ve etkileyici bir hava katıyor. Kendi başına dinlendiğinde de aynı etkiyi bırakıyor insanda. Son olarak, neredeyse aynı döneme denk gelen Sam Raimi' nin Spider-Man' leri kadar fazla ikonik görüntüler içermese de ve izlendikten uzun süre sonra bile akılda kalabilecek sahneler barındırmasa da genel olarak beğendiğim ve başarılı bulduğum bir uyarlama X-Men...
Yakında X-Men 2 ile görüşmek üzere...
Yorumlar
Yorum Gönder