Mission: Impossible III (2006)
Devam filmleri tehlikelidir. Üçüncüler ise "imkansız"... Sinemanın yazılı olmayan bu kuralı pek çok büyük serinin aynı basamakta tökezlemesiyle ortaya çıktı. Lakin söz konusu imkansız görevi başaran işler de var. JJ. Abrams'ın yönetimindeki Mission: Impossible III, adını kalburüstü üçüncü filmler kulübüne yazdıran bir yapım.
İlk sahneden gerilim dolu bir atmosferin içinde buluyoruz kendimizi ve bu heyecan iyi planlanmış bir hikayeyle finale kadar ayakta tutuluyor. Abrams'ın gedikli senaristleri Alex Kurtzman ve Roberto Orci öyle bir ritm tutturmuş ki ne önceki filmdeki gibi aksiyondan içimiz şişiyor ne de öykünün dramatik kısmı senaryoyu sekteye uğratıyor. Üstelik bu şimdiye kadar izlediğimiz en kişisel Görevimiz Tehlike macerası. Ethan Hunt (Tom Cruise), mesleğiyle özel hayatı arasında debelenip dururken yaşamını cehenneme çevirmek için uğraşan bir kötülüğe karşı mücadele veriyor. Temelde gizli ajan olmanın getirdiği ağır sorumluluğu merkezine alan film, böylece serinin daha önce gitmediği sulara yüzerek yeni bir şeyler söylemeye gayret ediyor. Tabii buradaki başarının kritik noktası Philip Seymour Hoffman'ın canlandırdığı Owen Davian bence. Üst düzey bir performansın yanında iyi de yazılmış bir kötü karakter. Alışık olduğumuzun dışında fiziksel yeteneklerinden çok zekasıyla ön planda. Ve Hunt'ın karşılaştığı en zorlayıcı rakip.
Senaryonun sunduğu diğer bir yeni şey ise Impossible Missions Force'un bağlı bulunduğu CIA'yi daha çok görme imkanı bulmamız. Brian De Palma imzalı ilk filmde bazı üst düzey yetkililer ve mekanlara şahitlik etmiştik ama bu kez içerisiyle ilgili daha fazla şey öğreniyoruz. Sadece kaset aracılığıyla bir adamın sesini duyduğumuz zamanlardan derin devlet seviyesine gelmek devamlılık açısından hoş bir detay. Görevimiz Tehlike gibi ana olaya odaklanmayı tercih eden, minik göndermeler haricinde devamlılıkla pek işi olmayan bir konseptin yıllar içinde yavaş yavaş da olsa genişlemesi terfi almışız gibi hissettiriyor hakikaten. Aynı şekilde daha önce Hunt'ın kıyısından köşesinden kurcalanan özel yaşamıyla ilgili daha ileriye gitmemize izin veriyor film. Hatta bu yolculuğun son durağında olabileceğimizin sinyalleri de veriliyor. Devam filmlerinde Tom Cruise'un olduğunu bilmesem 10 yıl süren bir üçlemeyle Hunt'a veda edeceğimizi düşünüp malum sahnede bayağı bir gerilirdim herhalde.
Mission: Impossible III, JJ. Abrams'ın beyazperdedeki ilk yönetmenlik denemesi olarak da ayrı bir öneme sahip. Baştan sona aynı yönetmenle devam eden serilerdeki anlatım bütünlüğüne şapka çıkarmakla birlikte yeni isimlerin yorumlarıyla şekillenen franchiseları da son derece ilgi çekici buluyorum ben. John Woo'nun Uzak Doğu sineması soslu perspektifinden sonra Abrams ve ekibi, ihtiyaç duyulan asıl havayı getirmeyi başarmış. Yönetmen, ikinci filmde oldukça yükselen aksiyon çıtasının farkında ve bu tür sahneler için özel mekanlar seçmiş. Rüzgar türbinlerinin arasında geçen helikopter düellosu ve köprüdeki ani saldırı sekansı tam anlamıyla görsel şölen. Orijinal diziye ait bölümlerin genel özelliklerini paket halinde sunan Vatikan operasyonu ise filmin en sevdiğim kısmını oluşturuyor. Taklit için kullanılan maske ve ses değiştirme bandının nasıl yapıldığını göstermesi de cabası...
Önceki filmlerin yazarı Robert Towne'dan meşaleyi alan Orci ve Kurtzman'la gelen değişikliğin en çok belli olduğu yerlerden biri diyaloglar. Karakterler her zamankinden daha esprili ve biraz fazla geveze. Bu durum üç filmdir ekibin değişmez üyeleri olmalarından dolayı Hunt ve Luther arasındaki ilişki ekseninde mantıklı bir yere otursa da bazı anlarda bilhassa üst düzey CIA yetkililerinde eğreti duruyor. Buna rağmen film serisinde gördüğümüz en iyi IMF ekibini izliyoruz. Yan karakterler Declan Gormley (Jonathan Rhys Meyers) ve Zhen Lei (Maggie Q) takımın kimyasına büyük katkı sağlıyor. Benjamin Dunn'ın (Simon Pegg) yedek kulübesinden verdiği eğlenceli desteği de unutmayalım.
Bazı olumsuz noktalar yok değil. Mesela seride üçüncü kez karşılaştığımız "hain IMF ajanı" hamlesi artık bayatlamaya başladı. Her ne kadar iş bir süre sonra başka tarafa evrilse de daha özgün fikirler bulunabilir diye düşünüyorum. Bunun haricinde Michelle Monaghan'ın canlandırdığı Julia'nın finaldeki abartılı aksiyon becerisi rahatsız edici. İmkansız görevlerin kıdemli ajanı Hunt'ın, Davian'ın tehditleri karşısında bu kadar çabuk sinir krizi geçirmesi de bunlara eklenebilir.
Abrams'ın yanından ayırmadığı Michael Giacchino'nun müzikleri serinin ilk halkasına daha yakın bir çizgide. Besteci, Lalo Schifrin'e ait klasik notaların en iyi kısımlarını alıp sahnelere o kadar güzel yedirmiş ki Danny Elfman'ın başarılı müzikleri ayarında bir iş çıkarmış. U2 elemanları Larry Mullen Jr. - Adam Clayton, Limp Bizkit ve Metallica'dan sonra bu kez Kanye West'in film için şarkı hazırladığını söylemeden geçmeyelim. "Impossible" isimli parça end-credits'te yer alıyor.
Yaratıcı aksiyonun yanında gerilim dolu sahneler vadeden Mission: Impossible III'nin, özellikle başarılı hikayesiyle ilk üç Görevimiz Tehlike içinde en çok beğendiğim film olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Star Wars'a yaptıklarından dolayı çok eleştirsem de Abrams, sinema zekası yüksek bir isim. Bunu da beyaz perdeye yaptığı ilk yolculukta gösteriyor.
Yorumlar
Yorum Gönder