85. Akademi Ödülleri Nasıl Geçti?

George Clooney, Ben Affleck ve Grant Heslov
        Şovuyla, kırmızı halısıyla, tesadüfleriyle, kimi zaman klişeleriyle kimi zaman da gariplikleriyle bir Akademi Ödülleri' ni daha geride bıraktık. Seth MacFarlane' nin sunduğu gecede 24 dalda ödül dağıtıldı. Önceki yıllara oranla tören tek bir filmin egemenliği altında sonlanmadı. Genellikle yönetmen ve en iyi film ödülleri aynı filme gider ancak arada sırada farklı filmlere gittiği de görülür. İşte bu sene en yönetmen ve en iyi film ödüllerinin sahipleri birbirinden farklı filmler oldu. En son 2006 senesinde dağıtılan ödüllerde bu durum yaşanmıştı. İşin ilginç kısmı o yılda bu sene olduğu gibi en iyi yönetmen ödülünü Ang Lee kazanmış, en iyi filmi  ise Crash' e kaptırmıştı. Ang Lee yönetmenlikte ikinci Oscar' ı aldı ama filmi yine en iyi film yarışından eli boş döndü bu sene. Karşısında Steven Spielberg gibi, eleştirmenlerin yönetmenlik yarışında Lee' ye göre bir adım önde gördüğü ve Akademi' nin çok sevdiği bir isim olmasına rağmen ödülü kucaklamayı başardı Lee. Spielberg' in filmi de Akademi' nin oldukça hoşuna gitmişti üstelik. Belli ki Lee' nin yönetmenliği bu sene onları daha fazla etkilemiş.

        Bu sene yönetmenlik kategorisinde Ben Affleck' in adı yer almıyordu ancak filmi Argo, en iyi film kategorisinin en iddialılarından biriydi. En büyük rakibi de Spielberg' ün Lincoln' ıydı. Şahsen Lincoln' ı ödüle daha yakın görüyordum ancak büyük ödül Argo' ya gitti. Filmde aynı zamanda yapımcı da olan Affleck galibiyet konuşmasında adeta günah çıkardı. 15 sene önce yine bu ödülle Hollywood' un arasına karıştığını ancak geçen süre zarfında yanlış işler yaptığından bahsetti üstü kapalı olarak. (Affleck, 15 sene önce Matt Damon ile birlikte en iyi özgün senaryo dalında birer Oscar kazanarak isimlerini duyurmuşlar sonra da ikili ayrı olarak oyunculuk kariyerlerine başlamışlardı. Ancak Affleck, Damon gibi başarılı olamayıp defalarca yılın en kötülerine verilen Altın Ahududu ödüllerine aday olmuştu. Hatta Jennifer Lopez ile birlikte olduğu zamanlar iyice magazinselleşen aşk hayatı kariyerinin önüne geçmişti. 2007 senesinde Gone Baby Gone ile bir de yönetmenliğe soyunan Affleck, hem izleyicilerden hem de eleştirmenlerden bu kez övgü toplamıştı. 2010' da ikinci yönetmenlik denemesi The Town' da yine oldukça iyi bir iş çıkarmıştı aktör-yönetmen. Bu sefer sadece yönetmemiş ayı zamanda başrolü de oynamıştı. Yönettiği üçüncü film olan Argo' nun çekimleri için sık sık Türkiye' de yer bakan Affleck'in bütün ödüllerde adı geçti. Altın Küre, Yönetmenler Birliği, Yapımcılar Birliği, SAG vs. gibi çok önemli ödüller kazandı bu yıl.) Konuşmasının sonunda da ''bu ödülle yeniden aranıza döndüm artık'' dedi büyük bir sevinçle. Yine aynı filmin bir başka yapımcısı olan ünlü aktör George Clooney' in ödülü kazandıkları zaman ki mütevazi tavırları dikkat çekti. Filme para yatıran biri olarak ödül konuşmasını Affleck' e ve diğer yapımcı Grant Heslov' a bıraktı. İstese konuşur muydu? Bal gibi de konuşurdu. Adamın hakkıydı da zaten. Ama Clooney her Akademi Ödüllerinde gerek törende gerek kırmızı halıda her zaman ilgi odağı olan bir sanatçı. Daha önce de Oscar kazanmıştı zaten. Bu sefer bu onuru diğer yapımcı dostlarına bıraktı bir anlamda. Geri planda durdu ama büyüklüğü ile insanların sevgisini kazanmış oldu bir kez daha.
     
        Ödül töreninde Lincoln-Argo kapışması olacağı tahmin ediliyordu ancak Lincoln, geceyi erkek oyuncu ve sanat yönetimi ödülleriyle kapattı. Bu kapışmada gönlüm Argo' dan yanaydı. Lincoln' ı sinemada izleyen biri olarak pek fazla beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Spielberg' ün destansılıktan uzak anlatımı fazla ilgimi çekmedi. Bütün gece boyunca ''Lincoln kazanacağına Argo alsın şu ödülü, dur lan belki Silver Linings Playbook sürpriz yapar'' düşüncesiyle izledim töreni. Silver Linings Playbook' un bu yarışta galip gelmesini açıkçası çok istiyordum ama en iyi kadın oyuncu ödülünün Jennifer Lawrence' a gitmesi de iyi bir teselli oldu aslında. Yine de insan David O. Russell' ın da artık törende mutlu sona ulaşmasını istiyor. The Fighter' da ödülü yakından ıskaladığı gibi bu sene de şu heykelciğe bir türlü ulaşamadı. Ancak son zamanlarda okuduğum bir haberde Russell' ın yeni filmi için hazırlıklara başladığı hatta başrollerde Jennifer Lawrence ve Christian Bale' i düşündüğü yazıyordu. Umarım bu sefer turnayı gözünden vurur yetenekli yazar/yönetmen. Törende Jennifer Lawrence' ın ödülünü almak üzere sahneye çıkarken düşmesi gecenin ilginç notları arasında yerini alıyor. Hatta ödülünü aldıktan sonra Press Room' da heykelciği ile gazetecilere poz veren Lawrence, oradan ayrılırken bir gazetecinin dalga geçerek ''aman, çıkarken merdivenden düşmeyin'' dedikten sonra o gazeteciye aniden orta parmağını göstermesi de bir hayli çarpıcı doğrusu.
     
Daniel Day-Lewis ve Meryl Streep
        En iyi erkek oyuncu kategorisinde ise beklendiği gibi Daniel Day-Lewis ödülü kucakladı. Kuşağının en iyi aktörü olarak gösterilen Day-Lewis, daha önce bu ödülü iki defa evine götürmesine rağmen sahnede duygulandı, gözleri yaşardı. Ayrıca oldukça mütevaziydi de. O anda televizyonunu yeni açan ve bu ödül tahminlerine hiç kulak kabartmayan biri, beklenen ismin o değil de diğer adaylar olduğunu düşünebilirdi hatta. Diğer tüm adaylarla birlikte aynı kategoride yer almanın kendisi için bir onur olduğunu söyledi. Day-Lewis aldığı bu ödülle en iyi erkek oyuncu dalında üç defa mutlu sona ulaşan ilk ve tek oyuncu oldu böylece. Daha önce My Left Foot ve There Will Be Blood ile heykelciği kazanmıştı deneyimli aktör. Bu yıl ödülünü geçen senenin en iyi kadın oyuncusu seçilen yaşayan efsane Meryl Streep' in elinden aldı. Geçen senenin aktörü bir sonraki senenin aktrisine ödülü verirken, aynı şekilde geçen senenin aktrisi hemen sonraki senenin aktörüne ödül verdi bir kez daha. Aynı şey yardımcı oyuncu kategorisinde de geçerli bu arada. En iyi yardımcı erkek oyuncu ise Django Unchained' deki Dr. King Schultz rolü ile Christoph Waltz seçildi. 2010 senesinde de aynı ödüle yine bir Tarantino filmi olan Inglourious Basterds' deki unutulmaz Albay Hans Landa rolüyle ulaşmıştı. O sene ödülü sonuna kadar haketmişti Waltz ancak bana kalırsa bu yıl ödülün sahibi Tommy Lee Jones olmalıydı. Waltz da iyi bir iş çıkardı ancak Jones, Daniel Day-Lewis gibi bir aktörün egemenliğinde geçen bir film olan Lincoln' de oldukça dikkat çekti. Yardımcı kadın oyuncu ödülünü Les Misérables' daki Fantine rolüyle Anne Hathaway kucakladı. Daha filmi izlemediğim için bir yorumda bulunmak istemiyorum ancak filmin fragmanlarından ve çıkan haberlerden görüldüğü kadarıyla oyuncu kendini rolüne adamış.
     
Pi' nin Yaşamı' nın yönetmeni Ang Lee
        En iyi görüntü yönetimini (sinematografi) Life of Pi hakkıyla kazandı. Filmin görüntü yönetmeni Claudio Miranda özellikle geminin battığı sahnede kamerasını çok iyi kullanmıştı. Seyirciyi usta kamera hareketleri ve açılarıyla filmin içine sokmuştu adeta. Film görsel efekt dalında da ödüle ulaştı. Zaten tartışmasız Life of Pi görüntü anlamında izleyiciye unutulmaz bir deneyim yaşatacak cinsten bir film. Seyirciye vaad ettiği son derece muhteşem ve estetik manzaraların karşılığını da almış oldu böylece. Ancak filmin en iyi orijinal müzik dalında Oscar almasını gereksiz buldum. Son yıllarda Altın Küre ve Akademi Ödüllerinde müzik dalında ödül kazananlarla benim favorilerim hiç uyuşmuyor nedense. Benim düşünceme göre Akademi bu sene de müzik konusunda bir hayli kaliteli filmlerin hakkını yedi. En iyi orijinal şarkı ise önceden tahmin edildiği gibi Skyfall' a gitti. Adele ve Paul Epworth' un filmle aynı ismi taşıyan şarkıları benim de bu seneki favorimdi. Adaylar belli olduğunda Les Misérables' ın kategoriye birden fazla şarkı sokmasını bekliyordum ancak sonra öğrendim ki bu müzikal/filmde kullanılan şarkıların neredeyse hepsi filmin uyarlandığı müzikalde zaten kullanılıyormuş. Yani  filmde kullanılan şarkılar orijinal olmadığı için bu dalda tek bir adaylığa sahip Les Misérables. Bu yıl Oscarlarda daha önce hiç şahit olmadığım bir şey yaşandı. Bir ödül iki filme gitti. Ses kurgusu dalında ödülü Skyfall ve Zero Dark Thirty aralarında paylaştılar. Başka ödüllerde bu rastlanılan bir durumdur ancak Akademi' de 6000 kişi oy kullandığı için böyle birşeyin olması neredeyse mucizedir. Evet, 6000' den fazla üyesi bulunan Akademi belirliyor bu sonuçları ancak her ödüle de bütün üyeler oy veremiyor. Bu yüzden bu dediğim olayda 6000 oyun eşit çıkması ihtimali çok düşük.
     
Joseph Gordon-Lewitt, Seth MacFarlane ve Daniel Radcliffe
        Geceye şöyle bir genel olarak baktığımızda fazla güldürmeyen, sıradanlaşan ve hatta yer yer hantal bir hale bürünen bir tören izledik. Seth MacFarlane' nin tören sunuculuğu için adını ilk duyduğumda hayalkırıklığına uğramıştım. ''Neden böyle bir seçim yaptılar sanki. İyi bir tören izleyemeyecek miyiz acaba?'' tarzında düşünceler içerisindeydim. Ancak günler geçip tören yaklaştıkça bir umuda kapıldım. Bunda törenin reklamları, talk showlarda MacFarlane' nin sempatik ve komik kişiliği vs. etkili oldu. Ama korktuğum başıma geldi ve MacFarlane' nin sunumu en azından benim için izlediğim en kötü Oscar sunucu performanslarından birisiydi. Törenin başında William Shatner' ın efsanevi dizi Star Trek' teki efsane rolü Kaptan Kirk olarak belirdikten sonraki MacFarlane ile olan muhabbeti fazla yaratıcı gelmedi bana. Son yıllarda Oscar Ödül Töreni' nde en başarılı ev sahipliklerinden birine imza atan Hugh Jackman' ın sunduğu yıla benzer bir şeyler yapmaya çalıştıkları bariz belliydi ayrıca. O sene olduğu gibi yine ev sahibi ile bazı Hollywood yıldızları dans edip şarkı söylediler. Ancak Daniel Radcliffe ve Joseph Gordon Lewitt' in dansı gecenin artıları arasındaydı. Bana kalırsa gayet sevimli ve hoş bir ikili oluşturmuşlar. Lewitt' in twitter hesabından gece ile ilgili paylaştığı fotoğraflar da yine oldukça sevimli. Gecenin en sevdiğim anı ise Les Misérables (Sefiller) oyuncularının filmde kullanılan şarkıları potpori halinde kısa kısa söylemeleri oldu. Sahneye dizilişleri, sesleri, o müzikler, hele sonunda aniden açılan, tepeden inen o eskimiş Fransız flamaları, bayrakları çok etkileyiciydi. Fransız İhtilali' ni sanki sahnede bir kez daha gerçekleştirdiler. En önde Hugh Jackman, bir yanında Anne Hathaway diğer yanında Russell Crowe, hemen arkalarında Amanda Seyfried, Helena Bonham Carter, Sacha Baron Cohen, Eddie Redmayne ve Samantha Barks...
     
76 yaşındaki Shirley Bassey
        Ayrıca değinmeden geçemeyeceğim bir nokta da James Bond' un 50. yıl özel olarak hatırlanmasıydı. Bu görüntülerin 2002 tarihli Die Another Day' de Bond kızı olan Halle Barry' e takdim ettirilmesi bence çok doğru değildi. 23 Bond filminin sadece bir tanesinde oynamış olan Halle Barry yerine adı seriyle çoktan özdeşleşmiş olan başka bir ismi bu işte kullanmaları hem daha doğru hem de daha hoş olurdu. Ayrıca gösterilen görüntüler de çok iyi değildi. Durmadan o boş, rahatsız edici derecede göz alan bilgisayar efektini görüntünün üzerinde döndürdüler. Bir de utanmadan ''serideki filmler için yapılan ünlü şarkılar eşliğinde görüntüleri izleyelim'' dediler. İlk o çalan James Bond Theme' i anladık da sonradan nereden başlayıp nerede değiştiği belli olmayacak şekilde görüntülere yerleştirilen o iki Bond şarkısını rezil etmelerine ne demeli. Birinin Paul McCartney' in Live and Let Die' ı olduğunu hatırlıyorum da diğerini şimdi hatırlayamadım. En azından 50. yıl diye 23 filmin isimlerini sırasıyla ekranda gösterilebilirdi ve o esnada her filmin kısa kısa görüntüleri verilirken de o filmde çalan şarkının nakarat kısmı kullanılsa daha kayda değer birşeyler çıkardı ortaya ve daha akılda kalıcı olurdu. Törende 50. yıl özel Bond tribute' ü olacağını ilk duyduğumda ne kadar çok heyecanlanmıştım oysa ki. Bu konuda yaptıkları tek iyi şey, serinin üç filminde şarkıyı seslendiren ve Bond şarkısı denince akla gelen ilk isim olan Shirley Bassey' e ilk sözlü Bond şarkısı olan Goldfinger' ı söyletmeleri oldu. 76 yaşındaki Bassey' nin müthiş performansı tüm salonda ayakta alkışlandı. Ancak törenin daha ileri ki bölümlerinde Skyfall' u canlı söyleyen Adele, şarkıyı resmen batırdı. Milyonlarca kişinin severek dinlediği Skyfall' u kendi sahibinin rezil etmesi trajikomik bir durum ortaya koydu böylece. Heyecandan olduğunu varsaymak istiyorum çünkü Adele şarkıyı söylerken kendisinin de aday olduğu en iyi orijinal şarkı kategorisinin sahibi daha belli olmamıştı.
     
        Son olarak değinmek istediğim konu kırmızı halı. Bu sene kırmızı halının süresini önceki yıllara oranla daha uzun tutmuşlar. Kırmızı halı her sene bizim saatimize göre 01:00 ya da 01:30' da başlayıp kesin olarak 03:00' da biterdi ve hemen yerini ödül törenine bırakırdı. Bu yıl ise kırmızı halı 00:30 ' da başladı ve 03:30' a kadar devam etti. Erken başlayınca ilk bir, bir buçuk saat oldukça durgun ve sıkıcı geçti. Ünlüler, yıldızlar kırmızı halının sonlarına doğru yoğun olarak geldiler çünkü. Bu sene bir de kırmızı halıyı iki ayrı programa bölmüşler. İlk programın adını OTRC (On The Red Carpet) koymuşlar ama anlamadığım bir şekilde abartısız programın % 90' nı halıda geçmedi. Sanki halıya inat olsun diye tepede bir camekan bulup oraya da iki tane ağzı boş laf yapan bayan yerleştirmişler. Hatta daha da abartıp ödül töreninin gerçekleştiği Dolby Theatre' ın tam karşısındaki binanın çatısına bir masa üç sandalye atmışlar. Çatıdaki arkadaşların tek yaptığı esen rüzgar sayesinde saçları başları darmadağınık ve gözleri kısık bir biçimde kameraya bakıp ''bu gecenin en şıkkını belirlemek sizin elinizde'' demek oldu zaten. 02:00' a kadar süren bu ilk programda şu sözünü ettiğim camekandaki iki bayanın da tek söyledikleri ise ''hadi biraz moda konuşalım''dı. Aaaa bir de günahlarını almayalım ikinci bir cümle daha kurmaya zahmet ettiler: ''Gelecek ünlülerin giyeceklerini çok merak ediyorum''. Çok iş yapmışlar gibi bir de programı kapattıktan sonra ikinci kırmızı halı programı olan Red Carpet Live başladı. Artık ünlüler yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı o esnada. Her sene sunucu ile kırmızı halıda röportaj yapılırdı ama bu yıl Seth MacFarlane' i halıda hiç göremedik...
     
        Her yıl Akademi Ödül Töreni' nin ismi tanıtımlarda ve şov esnasında hep Academy Awards diye lanse edilirdi. Ancak bu yıl The Oscars yazdı her tarafta. Herhalde Oscar sözcüğünü gitgide daha da fazla benimser hale gelmiş Akademi. Bu arada organizasyonun gerçekleştirildiği 3400 kişilik tiyatro salonunun sponsoru geçen seneye kadar Kodak' tı. Hatta tiyatronun ismi Kodak Theatre' dı ancak Kodak geçtiğimiz yıl battı. Sonra da tiyatro, Dolby Laboratoires ile 20 yıllık bir anlaşma imzaladı. Böylelikle tiyatronun adı Dolby Theatre oldu. Tören yine aynı salonda gerçekleşti ama mekanın adı farklıydı bu sefer. Ne diyelim artık, umarım seneye böylesine başarısız bir organizasyon izlemeyiz. Artık hem sunucu hem de metin konusunda işi daha sıkı tutarlar da Akademi Ödülleri' ne hakim olan o kaliteyi yeniden dolu dolu hissederiz biz de. 85.' yi böyle kabulleneceğiz artık. Ancak içimde şöyle bir his var: ''Seneye töreni Akademi' nin kurtarıcı olarak gördüğü Billy Crystal sunacak. Sakın ha!''
     
        Yazının içinde birçok kategorinin galibinden söz ettim ama bir bakışta tümünü rahatça görebilmek için aşağıya bir göz atmanızda fayda var.

Quentin Tarantino
En İyi Film: Argo
En İyi Yönetmen: Ang Lee (Life of Pi)
En İyi Erkek Oyuncu: Daniel Day-Lewis (Lincoln)
En İyi Kadın Oyuncu: Jennifer Lawrence (Silver Linings Playbook)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christoph Waltz (Django Unchained)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Anne Hathaway (Les Misérables)
En İyi Uyarlama Senaryo: Argo
En İyi Orijinal Senaryo: Django Unchained
En İyi Animasyon: Brave
En İyi Yabancı Film: Amour
En İyi Sanat Yönetimi: Lincoln
En İyi Görüntü Yönetimi: Life of Pi
En İyi Kurgu: Argo
En İyi Ses: Les Misérables
En İyi Ses Kurgusu: Skyfall ve Zero Dark Thirty
En İyi Orijinal Müzik: Life of Pi
En İyi Orijinal Şarkı: Skyfall
En İyi Görsel Efekt: Life of Pi
En İyi Makyaj: Les Misérables
En İyi Kostüm Tasarımı: Anna Karenina
En İyi Kısa Animasyon: Paperman
En İyi Kısa Film: Curfew
En İyi Belgesel: Searching For Sugar Man
En İyi Kısa Belgesel: Inocente

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu "The Batman" Bir Başka

Bir Sherlock Holmes İncelemesi

Mission: Impossible III (2006)