Silver Linings Playbook - Umut Işığım

        Ocak' ın başından beri finallerle resmen boğuştum. Ta ki ayın onaltısına kadar. Şimdi yarı yıl tatilindeyim. Dün tatil başlayınca da ne zamandan beri planladığım bir şeyi gerçekleştirdim. Bu sefer Konak' tan eve gitmek için otobüse binmeyip yürümeyi tercih ettim. Sahil yolundan yavaş yavaş yürüdüm. Aynı zamanda havada birbirleri etrafında dönen, helezonlar çizen, suda bir balık gördükleri zaman hızla inişe geçen martıları ve de kimi hobi olsun kimi vakit geçsin diye sahile balık tutmaya gelen oltalı, misinalı orta yaşlı yada yaşlı insanları izledim. Hava kapalı olduğu için Konak' tan Üçkuyular' a kadar uzanan upuzun sahil yolunda fazla insan göremedim. Daha önce bu yoldan çok yürümüştüm ama hepsini boydan boya yürümek düne nasip oldu. Tıka basa dolu otobüsler yanımdan geçerken iyi ki yürüyorum diye düşündüm. Yürürken ne kadar süre geçti diye saatime bakmak aklıma gelmedi. Gerek de yoktu zaten. Artık tatildeydim... 
     
8 Dalda Akademi Ödülü Adayı
        Bugün ise canımın sinemaya gitmek istediğini fark ettim. Silver Linings Playbook filminin hala vizyonda olduğunu görünce şaşırdım. Yarın film vizyondaki 3. haftasına girecekti. Bir gişe filmi olmadığından çok büyük ihtimalle yarın vizyondan kalkar diye düşündüm. Yönetmenin David O. Russell olması beni filme çekiyordu. 2010 yapımı The Fighter filmine bayılan biri olarak aynı yönetmenin yeni filmini doğal olarak merak ediyordum. Hatırlıyorum da, The Fighter' ı izledikten saatler sonra bile filmi izlerken aldığım keyif, başka birşey düşünürken veya yaparken birden aklıma geliyor, bana kendini hatırlatıyordu. Bu his benim için her zaman çok özeldir. Bunu çok çok az filmde (ve filmden sonra) hissederim. İzlerken o kadar tatlı gelir ki tadı adeta damağınızda kalır hani. Anlattığı olaylar her ne kadar son derece sert ve hayatın içinden olsa bile. Belki de David O. Russell' ın asıl başarısı burada yatıyor. Bu öyküleri seyirciye öyle bir aktarıyor ki o özel hissi yakalamanızı sağlıyor. İçinde yaşamak istemeyeceğimiz yaşamları sıradanlıktan uzak oldukça keyifli bir izlenceye dönüştürüyor. Silver Linings Playbook yada bizdeki adıyla Umut Işığım işte böyle bir yapım. Senaryo çok başarılı aynı The Fighter' daki gibi çok gerçekçi, hayatın içinden ve derinlikli. Karakterler için de aynı şeyi rahatlıkla söyleyebiliriz.
     
David O. Russell
        David O. Russell' ın senaryo kadar iyi olduğu işlerden bir tanesi de oyuncu yönetimi. Oyunculuklar senaryonun kendisi kadar hayatın içinden. The Fighter' da ki rolleriyle Christian Bale ve Melissa Leo ilk Oscar heykelciklerini kazanmışlardı hatırlarsanız. Silver Linings Playbook' taki rolleriyle Jennifer Lawrence, Bradley Cooper, Robert De Niro ve Jacki Weaver bu ödüle adaylar bu sene. Filmin dört ana oyuncusu da harika performans sergiliyor. Bradley Cooper' ı önceden çok seven biri değildim. Ama David O. Russell kalitesiyle ve yönetimiyle izledikten sonra fikrim değişti. Oyuncu ilk Oscar adaylığını kazandı bu sene. Jennifer Lawrence ise döktürüyor. Bu senenin en iyi birkaç performansın biri kuşkusuz. Aldığı Golden Globe ile bunu tescilledi zaten. Kirsten Stewart gibi sadece gençlik-gişe filmlerinde oynayıp kolay yoldan parayı götürmüyor genç oyuncu. Filmografisinde tür bakımından birbirinden oldukça farklı filmler mevcut. Tek tip rollerin aranan ismi değil gerçek bir oyuncu olduğunu kanıtlıyor bir kez daha. Usta oyuncu Robert De Niro, 20 sene sonra ilk Oscar adaylığını kazanıyor bu filmdeki oyunculuğu ile. Filmi izlemeden önce De Niro' ya benim prestij rolü diye tabir ettiğim ufak bir rol verilmiştir diye düşünmüştüm. Ama yanılmışım. İyi ki de yanılmışım. Filmin en sürükleyici etmenlerinden bence. De Niro' yu uzun zamandır işte böyle kaliteli bir rolde izlemek istiyordum. Eşi rolündeki Jacki Weaver ise ikinci Oscar adaylığını kazanıyor. Film boyunca o yaşlı gözleriyle çok şey anlatıyor.
        En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo başta olmak üzere toplamda 8 dalda adaylığı bulunan Silver Linings Playbook, Ağustos' tan bu yana izlediğim en iyi film. Bekleneni veremeyen Hobbit: Beklenmedik Yolculuk' ta, inanılmaz görüntü yönetmenliğine rağmen bazı yerleri sıkıcı olabilecek kadar uzun olan (özellikle finaldeki tüm olan olayların hastanede sigorta şirketine anlatıldığı sahne) Pi' nin Yaşamı' nda yakalayamadığım o büyülü hissi yine bir David O. Russell filminde yakaladım. Bu yazıyı yazarken filmden çeşitli sahneler aklıma gelip ve beni kafa olarak yazıdan uzaklaştırıp yeniden filme sürüklese de sonunda yazıyı bitirdim...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu "The Batman" Bir Başka

Bir Sherlock Holmes İncelemesi

Mission: Impossible III (2006)