Batman, Doctor Who, Sherlock Holmes, Harry Potter ve daha fazlası...
Disney Harikaları: American Dragon ve Kim Possible
Bağlantıyı al
Facebook
X
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
-
Ve Kasım ayını da bitirmiş bulunuyoruz nihayet. Ne kadar da garip bir aydı benim için. Zaten ayın ikinci yarısını vizelerle geçirmek işin en berbat kısmıydı. Iyyy, gerçekten çok kötüydü. Çok sevmedim nedense bu Kasım' ı. Dün itibariyle vizelerimin bitmiş olması mükemmel. Ancak bu sınavlar beni şu hale getirdi:
Evet evet, bu resim sınavlardan sonraki halimi ve sınavların ben de bıraktığı etkiyi gayet net bir şekilde anlatabilir. Daha fazla ağlama edebiyatı yapmadan artık daha güzel konulara değinmek istiyorum. Geçen aydaki en büyük olay Skyfall' un harika bir yapım olmasıydı herhalde. Ha, bir de 2007 senesinde TRT' nin son zamanlarda yaptığı en iyi şey olan Disney Saati kuşağında yayınlanan ve o dönem deli gibi severek izlediğim American Dragon ve Kim Possible çizgi dizilerini Disney Channel kanalında hafta içi hergün benim için çok uygun bir saatte yakaladım. Bu bahsettiğim Disney Kuşağı ben 8. sınıftayken OKS (şimdi SBS oldu, eskiden de LGS idi.) derdiyle boğuşurken beni en mutlu eden, bu karmaşık, sıkıcı, bıktırıcı eğitim sisteminden 1 saatliğine kurtaran bir yayındı bu. Okuldan eve geldiğimde biraz ders yapıp saat 16:00' da televizyon başına geçerdim. Dershane etütleri kimin umurunda. Okuldan sonra bir de o işkence olurdu, yok denecek kadar az şey anlayıp evime ölü bir vaziyette dönerdim. Sonra yatana kadar da test çilesi. Baktım bu etütler yararlı değil, aksine zararlı hale geliyor, ailemin de rızasıyla okuldan direk eve geçip evde çalışmaya başladım. İşte bu Disney Saati yayını tam benim bu etütleri bıraktığım ve o yayın saatlerinde evde olduğum döneme denk gelmişti. Saat 16:00' da American Dragon başlar, o bittikten sonra hemen arkasından Kim Possible ile sonlanırdı bu yayın. Şimdi biraz bu iki çizgi dizi üzerine yoğunlaşmak istiyorum. İkisi de bana göre Disney' in televizyon için yaptığı en iyi işlerdendir. Çizgi-dizilerin altın çağı olan 90' lı yıllardan kalan çizgi dizilerle uzun süre benim hayatımda yer tutan Fox Kids sonrası bir daha kaliteli çizgi dizilerin yapılamayacağına inandığım bir dönemde izledim bunları.
Jake Long
Tam ismiyle American Dragon: Jake Long, 2005-2008 yılları arasında yayın hayatını sürdüren bir dizi. Benim tanışmam önceden de söylediğim gibi 2007 senesinde oldu. Bu çizgi dizi New York' ta yaşayan Uzak Doğu asıllı bir ailenin Jake Long isimli genç oğlunun maceralarını anlatır. Daha doğrusu babası Amerikan, annesi Uzak Doğu' ludur. Jake Long tip olarak annesine çekmiş çekik gözlü bir genç. Tabii gençliğin verdiği enerji, sakarlık, heyecan Jake Long' da fazlasıyla mevcuttur. Ancak Jake' in bir özelliği daha vardır: Uzak Doğulu akrabaları ejdere dönüşebilmektedir. Babası dışında ailenin geri kalan üyeleri de bundan haberdardır. Bir de insanoğlunun hiç haberi olmadığı sihirli bir dünya vardır. Burada her türlü fantastik canlı barınır. Ve elbette kötüler de oradadır. Ejder avcıları en belalılarıdır. İşte insanlığı bu sihirli dünyanın kötülerinden korumak Jake Long' un vazifesidir. Ancak deneyimsiz olan Long' un bir de sert mi sert akıl hocası vardır: Büyükbabası. O da ejdere dönüşebilmektedir. Gündelik hayatıyla, okul yaşamıyla bu sihirli yaşam arasında bocalayan, zaman zaman işleri berbat eden Genç Ejder' e ismini hiçbirşekilde duymadığımız büyükbabası yardım etmektedir. Bazen maceralara o da katılır. Büyükbabanın konuşan bir köpeği de vardır. Fu isimli hantal ve yağlı olan bu köpek insanlar arasında konuşmaz. Jake' e büyükbabayla beraber hep yardım eder. Dizinin en komik karakterlerinden birisidir. Konik karakter demişken Jake' in gündelik hayatına bir göz atmak gerek. Jake' in Trixie ve Spud isimli iki tane yakın dostu vardır. Spud biraz saf, aptal ama son derece iyi kalpli ve de çok komik birisidir. Siyahi ve de cazgır olan Trixie ise Jake' in diğer arkadışıdır. İlk zamanlar Jake' in ejdere dönüşebilme yeteneğinden habersizlerdir. Daha sonraları onlar da bunu öğrenir ve sihirli dünyanın varlığından haberdar olurlar. Jake ile maceralara katılırlar. Dizi bir çok renkli karakteri barındırdığı gibi bir bölümün süresi olan 20 dakika boyunca seyirciyi gayet güzel eğlendiriyor. Özellikle Jake' in okul hayatı ve ejderlik görevleri arasındaki bocalamaları başarılı bir şekilde yansıtılıyor seyiciye. Çizimler ise çok güzel. 90' lardaki o kaliteli çizimleri andırmakla kalmayıp kendi özgün çizgisini de başarıyla yaratabiliyor. Bazı abartılı olayları fazla yadırgamadığınız sürece çok keyif alabilirsiniz. Ayrıca Disney' in çok sevdiğim bir özelliği olan çizgi dizilerin introsuna o dizi için bestelenmiş kaliteli bir şarkının konma durumu yine American Dragon' da var. Introda çalan şarkının adı The Chosen One. Dinlemek isteyenler buradan dinleyebilirler:
(Soldan sağa): Ron Stoppable, Kim Possible ve Rufus
Öteki çizgi dizimiz ise Kim Possible. American Dragon' dan daha da fazla sevdiğim hatta en sevdiğim çizgi dizilerin arasında ayrı yeri olan bir dizidir. Yayınlandığı yıllar 2002-2007 arası. Dizi toplamda 4 sezondan oluşuyor. Gündüz kuşağı Emmy Ödülleri' ne aday olan dizi aynı zamanda Disney televizyon tarihinin en uzun süren ikinci dizisidir. İlk 3 sezon sonra yoğun istek üzerine 4. sezonu yapılmıştır. Şimdi biraz bu kaliteli yapımdan bahsedelim. Kim Possible, Middleton Lisesi' nde bir öğrencidir. Aynı zamanda okulun amigo kız grubunun da üyesidir. Okulda fazla popüler birisi de değildir. En yakın arkadaşı hatta dostu saf, sakar, garip ve komik olan Ron Stoppable' dır. Ron Kim' in bir diğer yanıysa dünyayı kötülüklerden korumasıdır. Bu kötülüklerden koruma işi bütün çizgi dizilerin sahip olduğu bir klişe ama Kim Possible' da bu klişelik hiç göze batmıyor.
Her türlü dövüş sanatında usta olan Kim kötülere karşı mücadele verirken gittiği görevler de her zaman yanında kadim dostu Ron' u da götürür. Dizideki teknolojinin akla hayale sığmayacak, abartılı şekilde tasarlanması dizinin izlenilebilirliğini çok daha fazla artırıyor. Kim' in sahip olduğu teknolojiyi de aynı zaman da ona görevleri veren Wade sağlıyor. Wade ufak yaşına rağmen lise ve üniversiteyi birkaç ayda bitirmiş üstün zeka bir çocuktur. Evinden dışarı asla çıkmaz. James Bond için Q ne ifade ediyorsa Kim için de Wade öyledir. Dizi deki teknoloji o kadar absürdtür ki Wade evinden çıkmaya hiç gereksinim duymaz. Her şeyi odasındaki bilgisayardan Kim' in artık dizinin simgesi haline gelmiş dört notalık melodi ile öten görüntülü çağrı cihazına bağlanarak halleder. Kim için oturduğu yerden her türlü araç gereci sağlayabilir. Dünyada olan her şeyden haberdardır. Bir yerden bir şey mi çalınmış hemen Kim' e bağlanır. Kim görev geldiğinde nerede olursa olsun hemen iş başına geçer. Hatta bir bölümde Kim Anneler Günü için annesiyle vakit geçirmeye söz vermiştir ama görev onu çağırınca buna kayıtsız kalamamış ve de annesi ile maceraya beraber atılmışlardır. Kim' in annesi cerrah, babası bilim adamıdır. Ayrıca da ikiz oğlan kardeşlere sahiptir. Her karakterin bir baş düşmanı vardır ya. Kim' in ki de Dr. Drakken ve yardımcısı Shego' dur. Dr. Drakken lise yıllarında Kim' in babası ile aynı sınıfta öğrencilik yapmışlardır. Ancak Kim' in babası dahil bütün sınıf Drakken ile dalga geçtiğinden Drakken çılgın fikirlerini kötüye kullanmaya karar vermiştir. Shego ise eskiden kahramanlık yapan Team Go grubunun bir üyesidir. Ama Shego da artık bir kötü haline gelmiştir. Çoğu bölümde Kim ve Ron' un onlar ile mücadele ettiklerini görürüz.
Bonnie, Ron, Rufus ve Kim
Evet, Kim dünyayı her bölümde türlü türlü tehlikeden korurken bir de okul hayatı vardır. Daha doğrusu okuldaki sosyal hayatını rayında sürdürmek Kim için dünyayı kurtarmaktan daha zordur. Bir de Kim' in okulda bir belalısı vardır: Bonnie. Bonnie her zaman Kim ile rekabet içine giren ve Ron' dan hiç hazzetmeyen bir kızdır. O da amigo grubundadır ayrıca okulun en popüler kızıdır. Fırsatçıdır, fesattır, rekabetçidir. Dizinin genel hikaye yayı bu şekilde ama izlerken kesinlikle her zamankinden farklı bir şey izlediğinizin farkına varıyorsunuz. Intro öncesi 1 ya da 2 dakikalık bölümde bile bu açıkça hissediliyor. Dizinin metni çok sağlam. Olayın düğümlendikten sonra çözülme şekli, her şeyin yeniden normale dönmesi harika işleniyor. Bazı yerlerde durum komedisine doğru eğilen metin ve sahneler bu diziye farklılığı sağlayan en büyük şeyler. Karakter çizimleri çok başarılı ve de özgün. Aynı şeyleri mekan çizimi için de rahatlıkla söyleyebilirim. Bir başka dikkatimi çeken nokta diğer çizgi dizilerdeki gibi karakterleri hep aynı kıyafet içinde görmememiz. Kim' in görevdeki kıyafeti hep aynı olurken genel olarak giydiği günlük kıyafetinin yanında farklı farklı kıyafetler de görebiliyoruz. 4. sezonda görev için giydiği kıyafet de değişiyor bu arada. Dizi de espri kalitesi, yaratıcılık, aksiyon çok üst seviyede. Sadece çocuklar ve gençler için değil yetişkinler tarafında da izlenebilecek kalitede bir çizgi dizi. Müziklerse enfes. Introda çalan şarkı Kim' in çağrı cihazının melodisi ile başlayıp bitiyor. Şarkının sözleri gerçekten çok manidar. Saatlerce dinlemek asla bıkmadığım bu şarkının adı: Call Me, Beep Me. Söyleyen ise ABD' li sanatçı Christina Millian. Benim için yeri ayrı bir şarkıdır. Buyurun dinleyin efendim:
Çok değil geçen yılın son aylarında Ben Affleck, The Accountant'ın tanıtımı için verdiği bir röportajda o dönem senaryosunu yazmakta olduğu Batman filminden "The Batman" diye bahsedince ortalık çarşamba pazarına dönmüştü. Her yerde projenin adının "The Batman" olacağı yazıyordu artık. Kısa bir süre sonra Affleck, verdiği bir başka röportajda filmin resmi adının öyle olmadığını, şimdilik projeye öyle dediğini kesin bir dille açıklamıştı. Ancak kulaklar o ismi duymuştu bir kere. Kaldı ki yapımın DCEU'nun ilk solo Batman'i olacak olması bu sade adı mantıklı kılıyordu. Dahası Affleck'in genel olarak adet edindiği çelişkili açıklamaları her ihtimalin mümkün olduğunun bir göstergesiydi ve de halen yeni bir başlık ortaya atılmamıştı. İşte böyle sebepler yüzünden bu isim filmimizin üstüne yapışıp kaldı. Fakat burada konumuz Ben Affleck değil. Evet, The Batman 'den bahsedeceğim ancak odak noktamız 2004-2008 yılları arasında aynı isimle yayınlanan bi
Sherlock Holmes' a değinmenin vakti geldi artık. O zaman başlayalım... Sir Arthur Conan Doyle' ın bu dahi karakterinin maceraları ilk olarak gazetelerde yayımlanmaya başlamış. Ama şimdi çeşitli yayınevlerinden kitapları basılıyor, beyazperdeye ve televizyonlarımıza konuk oluyor. İngiltere' de kendine özel heykeli ve de Baker Street 221B' de bir müzesi var. Kendisini ''Danışman Dedektif'' olarak nitelendiren Holmes dünyanın en ünlü kurmaca karakterlerinden biri artık. Her ''dedektif'' sözcüğünü duyduğumuzda ya da okuduğumuzda Holmes' ün şapkalı silueti gelir birden aklımıza. Uzun pardösüsü, ağzında piposu ve de bir elinde büyüteciyle o herkesin gözünde bir simgedir. Ayrıca enfiye gibi kötü bir alışkanlığı da vardır. Zaman zaman doğru şekilde düşünmek istediği zaman onu kullandığını söyler. Keman çalmayı çok sever ve yine doğru şekilde düşünmek için başvurduğu yöntemlerden biridir. Boks konusunda oldukça iyidir. Ünive
Devam filmleri tehlikelidir. Üçüncüler ise "imkansız"... Sinemanın yazılı olmayan bu kuralı pek çok büyük serinin aynı basamakta tökezlemesiyle ortaya çıktı. Lakin söz konusu imkansız görevi başaran işler de var. JJ. Abrams 'ın yönetimindeki Mission: Impossible III , adını kalburüstü üçüncü filmler kulübüne yazdıran bir yapım. İlk sahneden gerilim dolu bir atmosferin içinde buluyoruz kendimizi ve bu heyecan iyi planlanmış bir hikayeyle finale kadar ayakta tutuluyor. Abrams'ın gedikli senaristleri Alex Kurtzman ve Roberto Orci öyle bir ritm tutturmuş ki ne önceki filmdeki gibi aksiyondan içimiz şişiyor ne de öykünün dramatik kısmı senaryoyu sekteye uğratıyor. Üstelik bu şimdiye kadar izlediğimiz en kişisel Görevimiz Tehlike macerası. Ethan Hunt (Tom Cruise), mesleğiyle özel hayatı arasında debelenip dururken yaşamını cehenneme çevirmek için uğraşan bir kötülüğe karşı mücadele veriyor. Temelde gizli ajan olmanın getirdiği ağır sorumluluğu merkezine alan film
Yorumlar
Yorum Gönder