Oscar Geçmişim - Bu Senenin Sunucusu Seth MacFarlane!
Dünyanın en prestijli sinema ödül törenini Seth MacFarlane' nin sunacağı açıklandı. Sanatçı ülkemizde daha çok Family Guy, American Dad ve The Cleveland Show dizileriyle tanınıyor. Son olarak Ted filmiyle karşımıza çıkmıştı sanatçı. Filmi hem yazıp hem yönetirken, ayıyı da o seslendirmişti. Açıkçası bu seçimden fazla memnun olduğumu söyleyemeyeceğim. Töreni sunması için benim istediğim kişiler Ellen DeGeneres ve Conan O'Brien. Conan daha önce bu töreni hiç sunmamıştı. Ama bu görevin kendisine çok yakışacağını düşünüyorum. Zaten son senelerde Akademi, törenin reytinglerini yükseltmek için sunucu olarak çeşitli çeşitli sanatçıları seçmekten hiç çekinmiyor. Özellikle genç izleyici kitlesi göz önüne alınarak yapılıyor bu seçimler. İki sene önce genç oyuncular Anne Hathaway ve James Franco sunmuştu töreni. O zaman yapılan açıklamada ise genç seyircilerin ilgisinin çekilmek istendiği belirtilmişti. Ki o töreni de başarılı bulmuştum. Hatta törenin sonunda bütün ödül alanların sahneye sürpriz yaparak çıkıp çocuklarla beraber Rainbow şarkısını söylemişlerdi. Bu, Oscar törenlerinde benim daha önce hiç görmediğim bir şeydi. Son 10 yıldır hiç kaçırmadan izliyorum bu harika ödülün törenini ama geçen seneki töreninin sunumunu da çok beğendiğim söylenemez. Geçen sene Billy Cristal bu töreni 9. kez sunarak bu töreni en fazla sunan ikinci sanatçı olmuştu. Birinci ise töreni 17 kez sunan Bob Hope' tur...
Nedense son yıllarda Akademi yaptığı sunucu seçimleriyle beni hayal kırıklığına uğratmaya başladı. En son Billy Cristal fiyaskosundan iki sene önce de Alec Baldwin ile Steve Martin sunmuştu. Onların sunumu da çok başarılı değildi. Onlardan hemen bir önce ki sene ise Akademi büyük bir sürpriz yaparak Hugh Jackman' ı (Ülkemiz de daha çok Wolverine rolüyle bilinir) seçmişti sunucu olarak. Jackman tören boyunca neredeyse hiç yerinde durmamıştı. Şarkı söyleyip dans etmişti. O senenin en iyi filmlerinin dekorlarını kullanarak sahne de resmen şov yapmıştı. Tören müzikal tadındaydı resmen. İzlemesi keyifliydi. Bu tören yani 81. Oscar Töreni benim canlı canlı izlediğim ilk törendir. Yani benim için özeldir. Bildiğiniz gibi saat farkından dolayı eskiden gecenin bir yarısı uyanıp töreni izleyemiyordum. Ama ertesi günler yani pazartesileri saat 22:00 de Ntv' de her zaman tekrarı izlerdim. Ama töreni canlı izlememin en büyük sebebi o sene favori filmim The Dark Knight' ın 8 dalda Oscar' a aday olmasıydı. O muhteşem kadroyu o törende canlı canlı görmek benim için çok şey ifade ediyor açıkçası. Özellikle merhum Heath Ledger' ın törende ödülü kazanırsa onun yerine ödülü kimin alacağı merak konusuydu. Ama bu sebeplerden dolayı her ne kadar benim için çok özel bir tören olsa da ödüllerin hakettiği yere gitmediğini düşündüğüm bir törendi. The Dark Knight' ın sonuna kadar hakkının yendiği şimdi bile konuşuluyor. 8 adaylıktan daha fazla adaylığı hakeden bir filmdi kesinlikle. Adaylar belirlendiğinde bile eleştirmenler ve seyircilerden tepki aldı Akademi sırf bu yüzden. Törenden 2 ödülle ayrıldı Kara Şövalye ama şu an herkesin gözünde bir başyapıt halinde. Filmde Harvey Dent'i nam-ı değer Two-Face'i canlandıran Aaron Eckhart filmin senaryosunun son derece derinlikli olduğunu ve de filmin En İyi Senaryo dalına aday gösterilmemesine anlam veremediğini söylemişti bir açıklamasında. 5 filmlik En İyi Film listesine konmaması her yerde büyük tepkilere yol açmıştı. Ve bu yüzden Akademi hemen ertesi sene yine böyle tepkiler almamak için En İyi Film listesindeki film sayısını 10' a çıkarttı birden. Bundan böyle Kara Şövalye gibi büyük filmlerin bu dala en azından aday gösterilmesi içindi bu değişim. Bu arada o sene En İyi Film ödülünü hangi film mi aldı? Slumdog Millionaire...
Önceki sene ise Jon Stewart sunmuştu ama bir önceki senenin sunumunun gölgesinde kaldı bana göre. Çünkü o seneye gittiğimiz zaman tüm dünya için sürpriz bir ismin sunucu olarak açıklanması ile karşılaşıyoruz: Ellen DeGeneres. Benim izlediğim ilk ve tek kadın sunucudur kendisi. Daha önce Whoopi Goldberg de sunmuş ama Ellen benim izlediğim ilk kadın. İzlediğim en başarılı sunumlardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Zaten Ellen DeGeneres' i ilk orada tanıdım. O inanılmaz keyifli sunumundan sonra kendisini takip etmeye başladım. 2008' den bu yana kendi şovunu yani Ellen Show' u büyük bir keyifle izliyorum. O ödül töreninden hemen bir gün sonra bir gazetede altında ''Ellen DeGeneres ve sevgilisi Oscar partisinde'' gibi bir ibarenin bulunduğu bir resim vardı. Ellen ve yanında bir kadın vardı resimde. Gazeteye göre sevgilisi bir kadındı. O zaman buna anlam verememiştim. Gazete yanlış yazmıştır, olur mu öyle şey demiştim. Ama sonra Ellen' ın eşcinsel olduğunu öğrendim. Oldukça şaşırmıştım o zaman çok iyi hatırlıyorum. Ama olumsuz anlamda bir şaşırma değildi bu. Hoşgörülü bir insan olduğum için bu şaşırma da fazla sürmemişti. Zaten o olaydan sonra insanların cinsel tercihlerine, seçimlerine vs. saygı göstermeyi çok daha iyi öğrendim. O seneki törene hayran kaldığımı söyleyebilirim. O sene En İyi Film' i benim de çok sevdiğim bir yapım olan The Departed kazanmıştı. Aldığı ödülleri sonuna kadar hakeden bir filmdi zaten. Martin Scorsese çektiği o kadar başyapıttan sonra sonunda heykelciğe ulaşabilmişti. Hatta hiç unutmam o sene ödülleri alan sanatçılar heykelciklerini almak için sahneye çıkarlarken filmlerinin müzikleri çalmıştı. O sene törende dikkatimi çeken en güzel olaylardan biriydi bu. Özellikle Martin Scorsese sahneye çıkarken filmin soundtrack albümünden The Departed Tango' nun çalması çok hoşuma gitmişti. Ayrıca yine o sene akrobatlar (ya da esnek dansçılar da olabilir) öne çıkan filmlerin simgelerini sadece vücutlarını kullanarak yaratmışlardı. Onları beyaz bir perdenin önünde karartı olarak görüyorduk. Sadece insan silueti olarak gözüküyorlardı yani. The Departed için Voltron gibi birşeip tabanca olmuşlardı ve de namludan kurşun bile çıkarmışlardı. Ama en iyisi Little Miss Sunshine filmine yapılandı bence. Yolda ilerlerleyen bir minibüsü içindeki insanlara varana kadar oldukça gerçekçi bir şekilde yaratmışlardı bedenleriyle. Hatta bu gösteri Ellen' ın da çok hoşuna gitmiş olacaktı ki kendi şovunun bir bölümüne onları çıkartıp programın logosunu yaptırdı onlara.
Hoşuma giden bir başka sunucu ise Chris Rock' tı. Törenin açılış konuşmasında yaptığı o espriyi hala unutamam. ''Biz Hollywood' daki oyuncular o kadar fakiriz ki kadın oyuncular göğüslerinin büyük bir bölümünü bile kapatamayan elbiseler giymek zorunda kalıyorlar'' demişti. Biraz daha geriye giderek Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü' nün tam 11 dalda Oscar aldığı o seneye gittiğimiz de törenin kapanışında bir adam (Michael Moore diyesim geliyor ama tam hatırlayamıyorum) bütün Amerika 'da ve okyanusun ötesinde bizi izleyen herkese çok teşekkür ederiz demişti. O ''okyanusun ötesinde'' lafı sanki bana edilmiş gibi hissetmiştim o zaman. 10 sene önceden söz ediyoruz burada. Tamamıyla izlediğim ilk tören diyebilirim yani. O laftan sonra da hala büyük bir zevkle izliyorum zaten. 2009' dan bu yana da canlı takip ediyorum artık. Her sene o gün sinemayı neden bu kadar çok sevdiğimi anlıyorum. Sinemanın sihrinin ne kadar güçlü olduğunu, dünyanın dört bir yanına ulaşabilen ve de umutsuzluğa düşen ya da zor durumdaki insanları etkileyip onlara mutluluk veren, ilham veren ve de onları yeniden ayağa kaldıran bir süper güç olduğunu anlıyorum.
Nedense son yıllarda Akademi yaptığı sunucu seçimleriyle beni hayal kırıklığına uğratmaya başladı. En son Billy Cristal fiyaskosundan iki sene önce de Alec Baldwin ile Steve Martin sunmuştu. Onların sunumu da çok başarılı değildi. Onlardan hemen bir önce ki sene ise Akademi büyük bir sürpriz yaparak Hugh Jackman' ı (Ülkemiz de daha çok Wolverine rolüyle bilinir) seçmişti sunucu olarak. Jackman tören boyunca neredeyse hiç yerinde durmamıştı. Şarkı söyleyip dans etmişti. O senenin en iyi filmlerinin dekorlarını kullanarak sahne de resmen şov yapmıştı. Tören müzikal tadındaydı resmen. İzlemesi keyifliydi. Bu tören yani 81. Oscar Töreni benim canlı canlı izlediğim ilk törendir. Yani benim için özeldir. Bildiğiniz gibi saat farkından dolayı eskiden gecenin bir yarısı uyanıp töreni izleyemiyordum. Ama ertesi günler yani pazartesileri saat 22:00 de Ntv' de her zaman tekrarı izlerdim. Ama töreni canlı izlememin en büyük sebebi o sene favori filmim The Dark Knight' ın 8 dalda Oscar' a aday olmasıydı. O muhteşem kadroyu o törende canlı canlı görmek benim için çok şey ifade ediyor açıkçası. Özellikle merhum Heath Ledger' ın törende ödülü kazanırsa onun yerine ödülü kimin alacağı merak konusuydu. Ama bu sebeplerden dolayı her ne kadar benim için çok özel bir tören olsa da ödüllerin hakettiği yere gitmediğini düşündüğüm bir törendi. The Dark Knight' ın sonuna kadar hakkının yendiği şimdi bile konuşuluyor. 8 adaylıktan daha fazla adaylığı hakeden bir filmdi kesinlikle. Adaylar belirlendiğinde bile eleştirmenler ve seyircilerden tepki aldı Akademi sırf bu yüzden. Törenden 2 ödülle ayrıldı Kara Şövalye ama şu an herkesin gözünde bir başyapıt halinde. Filmde Harvey Dent'i nam-ı değer Two-Face'i canlandıran Aaron Eckhart filmin senaryosunun son derece derinlikli olduğunu ve de filmin En İyi Senaryo dalına aday gösterilmemesine anlam veremediğini söylemişti bir açıklamasında. 5 filmlik En İyi Film listesine konmaması her yerde büyük tepkilere yol açmıştı. Ve bu yüzden Akademi hemen ertesi sene yine böyle tepkiler almamak için En İyi Film listesindeki film sayısını 10' a çıkarttı birden. Bundan böyle Kara Şövalye gibi büyük filmlerin bu dala en azından aday gösterilmesi içindi bu değişim. Bu arada o sene En İyi Film ödülünü hangi film mi aldı? Slumdog Millionaire...
Önceki sene ise Jon Stewart sunmuştu ama bir önceki senenin sunumunun gölgesinde kaldı bana göre. Çünkü o seneye gittiğimiz zaman tüm dünya için sürpriz bir ismin sunucu olarak açıklanması ile karşılaşıyoruz: Ellen DeGeneres. Benim izlediğim ilk ve tek kadın sunucudur kendisi. Daha önce Whoopi Goldberg de sunmuş ama Ellen benim izlediğim ilk kadın. İzlediğim en başarılı sunumlardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Zaten Ellen DeGeneres' i ilk orada tanıdım. O inanılmaz keyifli sunumundan sonra kendisini takip etmeye başladım. 2008' den bu yana kendi şovunu yani Ellen Show' u büyük bir keyifle izliyorum. O ödül töreninden hemen bir gün sonra bir gazetede altında ''Ellen DeGeneres ve sevgilisi Oscar partisinde'' gibi bir ibarenin bulunduğu bir resim vardı. Ellen ve yanında bir kadın vardı resimde. Gazeteye göre sevgilisi bir kadındı. O zaman buna anlam verememiştim. Gazete yanlış yazmıştır, olur mu öyle şey demiştim. Ama sonra Ellen' ın eşcinsel olduğunu öğrendim. Oldukça şaşırmıştım o zaman çok iyi hatırlıyorum. Ama olumsuz anlamda bir şaşırma değildi bu. Hoşgörülü bir insan olduğum için bu şaşırma da fazla sürmemişti. Zaten o olaydan sonra insanların cinsel tercihlerine, seçimlerine vs. saygı göstermeyi çok daha iyi öğrendim. O seneki törene hayran kaldığımı söyleyebilirim. O sene En İyi Film' i benim de çok sevdiğim bir yapım olan The Departed kazanmıştı. Aldığı ödülleri sonuna kadar hakeden bir filmdi zaten. Martin Scorsese çektiği o kadar başyapıttan sonra sonunda heykelciğe ulaşabilmişti. Hatta hiç unutmam o sene ödülleri alan sanatçılar heykelciklerini almak için sahneye çıkarlarken filmlerinin müzikleri çalmıştı. O sene törende dikkatimi çeken en güzel olaylardan biriydi bu. Özellikle Martin Scorsese sahneye çıkarken filmin soundtrack albümünden The Departed Tango' nun çalması çok hoşuma gitmişti. Ayrıca yine o sene akrobatlar (ya da esnek dansçılar da olabilir) öne çıkan filmlerin simgelerini sadece vücutlarını kullanarak yaratmışlardı. Onları beyaz bir perdenin önünde karartı olarak görüyorduk. Sadece insan silueti olarak gözüküyorlardı yani. The Departed için Voltron gibi birşeip tabanca olmuşlardı ve de namludan kurşun bile çıkarmışlardı. Ama en iyisi Little Miss Sunshine filmine yapılandı bence. Yolda ilerlerleyen bir minibüsü içindeki insanlara varana kadar oldukça gerçekçi bir şekilde yaratmışlardı bedenleriyle. Hatta bu gösteri Ellen' ın da çok hoşuna gitmiş olacaktı ki kendi şovunun bir bölümüne onları çıkartıp programın logosunu yaptırdı onlara.
Hoşuma giden bir başka sunucu ise Chris Rock' tı. Törenin açılış konuşmasında yaptığı o espriyi hala unutamam. ''Biz Hollywood' daki oyuncular o kadar fakiriz ki kadın oyuncular göğüslerinin büyük bir bölümünü bile kapatamayan elbiseler giymek zorunda kalıyorlar'' demişti. Biraz daha geriye giderek Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü' nün tam 11 dalda Oscar aldığı o seneye gittiğimiz de törenin kapanışında bir adam (Michael Moore diyesim geliyor ama tam hatırlayamıyorum) bütün Amerika 'da ve okyanusun ötesinde bizi izleyen herkese çok teşekkür ederiz demişti. O ''okyanusun ötesinde'' lafı sanki bana edilmiş gibi hissetmiştim o zaman. 10 sene önceden söz ediyoruz burada. Tamamıyla izlediğim ilk tören diyebilirim yani. O laftan sonra da hala büyük bir zevkle izliyorum zaten. 2009' dan bu yana da canlı takip ediyorum artık. Her sene o gün sinemayı neden bu kadar çok sevdiğimi anlıyorum. Sinemanın sihrinin ne kadar güçlü olduğunu, dünyanın dört bir yanına ulaşabilen ve de umutsuzluğa düşen ya da zor durumdaki insanları etkileyip onlara mutluluk veren, ilham veren ve de onları yeniden ayağa kaldıran bir süper güç olduğunu anlıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder