Batman and Harley Quinn (2017) Eleştirisi
Soğuk ve puslu gecede bir devriye aracı bulutların arasında huzursuzca dolaşmaktadır. Aracın geniş camlı kokpitinde oturan iki polis, tekinsiz şehre hakim olan karanlığı izlemektedir. O ana kadar ne önlerindeki monitör beklenmedik bir sinyal yakalamış ne de telsizlerine canlarını sıkacak bir çağrı gelmiştir. Aniden aracın yanından bir şey geçer. Hızlı, şekilsiz ve karanlık... Siluet bulutun içine girip kaybolurken genç polisin ne gördüğü hakkında en ufak bir fikri yoktur. Gözlerini takılı kaldığı buluttan çekip yanındakine dönmek için çabalarken ağzından bunlar dökülür.
"Şunu gördün mü?!"
İlk yayınlandığı zamandan bu yana Batman: The Animated Series'in fethetmediği gönül kalmadı desek yanlış olmaz. İzleyen her çocuğu büyülediği gibi yetişkin seyirciyi de avucunun içine alan çizgi dizi yıllar içinde bir fenomene hatta efsaneye dönüştü. 2006'ya geldiğimizde ise Justice League Unlimited'ın final yapmasıyla bu güzeller güzeli evrene veda ettik. Aradan geçen on bir yılda hem eski günleri yad etmek hem de bu üst düzey kalitenin tadını daha fazla çıkarabilmek adına seriyi tekrar tekrar izlemekten vazgeçmedik. DC, çizgi roman uyarlamalarına kafayı fazlaca takmışken biz kalbimizi çalan dünyaya olası bir geri dönüşün hayallerini kurduk. DCAU'nun baş mimarı Bruce Timm, o kendine has çizimleriyle Batman'in 75. yılı için Strange Days'i yaptığında uçsuz bucaksız bir çölde vaha bulmuşcasına sevindik. Yine 75. yıl için Darwyn Cooke'un hazırladığı Batman Beyond klibi ile evrenin hala DC'nin belleğinde olduğunu fark ederek umut tazeledik. Ve işte bugün buradayız. Batman and Harley Quinn bizi çok özlediğimiz dünyaya geri götürmek için geldi.
Peki nasıl oldu da birden hayallerimize kavuştuk? Bana kalırsa DC Collectibles'ın üç yıl önce sürpriz bir şekilde üretimine başladığı yeni Batman TAS ve The New Batman Adventures figürleri bu kararda bir hayli etkili oldu. Figür ve oyuncak satışlarının animasyonlar için ne anlam ifade ettiğini Young Justice'in başına gelenlerden gayet iyi biliyoruz. İkinci sezonunu tamamladıktan sonra düşük satış rakamları sebebiyle fişi çekilen dizi hayranlarını adeta yasa boğmuştu. Kapsamlı bir seri olması planlanan Justice League: Gods and Monsters evreni de yine aynı sebeplerden ötürü rafa kaldırılan bir başka animasyon projesi. Baktığınız zaman, Timmverse'ün kemikleşmiş bir hayran kitlesi var. Yukarıda da anlattığım üzere evren ile ilgili her yeni şeyde ihya oluyoruz. Figürlerin kalitesi, detaycılığı ve en yan karakterlerin bile figürünün yapılması hayranların yanı sıra koleksiyonerleri de tavladı. Böylelikle DC, yıllar içinde tozlanan ama heybetinden hiçbir şey kaybetmeyen bu evrenin hala iş göreceğine dair olabilecek en olumlu sinyali almış oldu. Aynı şekilde yıllar içinde hayranlardan gelen DCAU ile alakalı yoğun isteklerin de bu sonuca katkısı olduğunu düşünmek son derece mantıklı.
Akla gelen bir diğer neden ise Harley Quinn'in son yıllarda çıktığı ultra popülerlik seviyesi. Amanda Conner ve Jimmy Palmiotti'nin New 52'da başlayan solo Harley serisi o kadar beğenildi ki DC bu meyve veren ağaçtan zamanla daha çok faydalanmak istedi. 2016'da Suicide Squad'ın izleyici ile buluşmasıyla da karaktere olan ilgi hiç olmadığı kadar tepeye çıktı. Suçun Palyaço Prensesi artık kitlelere hitap etmeye başlamışken karakterin yaratıcısı Bruce Timm, Quinn'i kağıt üzerinde harika duran bir kararla köklerine yani kendi çizgilerine döndürmek istemiş olmalı.
Buraya kadar her şey bir peri masalı gibi aslında. Yıllarca beklenen bir geri dönüş, mutlu hayranlar ve tarif edilemez duygular... Ama bu noktadan sonra masal bitiyor ve Batman and Harley Quinn gerçeğiyle baş başa kalıyoruz. Hatırlarsanız Killing Joke'un animasyon uyarlaması geçen yıl bayağı bir konuşulmuş, tartışılmıştı. Batman and Harley Quinn de şuan benzer bir süreçten geçiyor. Ama, bana kalırsa, burada üzerinde durulacak daha çok nokta var. Çünkü mevzu her zamankinden de hassas. Aslında filmimizde, şiddet ve cinsellik dozunun alışık olduğumuzdan fazla olacağını gerek açıklamalardan gerek ilk gelen görüntülerden zaten biliyorduk. Şimdiye kadar yazarları engelleyen çeşitli sınırlamaların ortadan kalkmasının karakterlere ve hikayeye daha geniş bir hareket kabiliyeti sunmasını bekliyorduk bu yüzden. Ancak Batman and Harley Quinn olabilecek en uyduruk hikayeyle bu formülü uygulamaya kalkınca ortaya pek çok açıdan sorunlu bir iş çıkmış. Bir kere öykü çok basit. Filmin tek cümlelik konu özetinden öteye asla geçemiyoruz. Öyle ki 20 dakikalık bir çizgi dizi bölümü bütün hikayeyi toparlamaya hayli hayli yeterdi diye düşünüyorum. Filmin en büyük uğraşı her şeyi geri plana atıp Harley'i ve çılgınlıklarını gözümüze sokmak çünkü.
Batman gibi ciddi bir karakterin Harley yüzünden içine düştüğü garip durumlar belli bir yere kadar kabul edilebilir alanda kalmayı ve zaman zaman da keyifli olmayı beceriyor. Ancak dakikalar ilerledikçe film kırmızı çizgiyi geçiyor da geçiyor. Böylece bir süre sonra ne izlediğinizi sorgulamaya başlıyorsunuz. Bir DCAU filmi mi, bir Harley Quinn şovu mu yoksa bir Batman parodisi mi? Her geçen sahnede bu sorgulamanın dengeleri değişiyor ve olaylar Batman 1966 absürtlüğünde bir finalle çözülüyor. Poison Ivy'nin motivasyon dönüşümü ve filmin başından sonuna kadar kahramanlarımızı hırpalayan Floronic Man'in yenilme şekli akıllara zarar. Finalde Batman ve Nightwing'in işlevsizliği bir diğer can sıkıcı nokta. Ve o son karede kahramanlarımızın aynı anda Harley'nin yanaklarına kondurduğu öpücük de neyin nesi öyle? Yapım, Batman TAS'e oranla yetişkinlere daha çok hitap etmeye niyetliyken son tahlilde diziyle ve serinin diğer filmleriyle kıyaslanmayacak derecede hafif ve çocuksu bir hal alıyor.
Halbuki Batman: Mask of the Phantasm'ın introsundaki gibi Gotham binalarını çeken bir planla başlıyor her şey. Dark deco, yıllar sonra bütün göz alıcılığıyla karşımızda beliriyor ve o özlediğimiz ruhu yeniden hissetmeye başlıyoruz. Her şey bıraktığımız gibi yerli yerinde gözüküyor. Ta ki Scooby Doo animasyonlarından fırlamış gibi duran introya dek... Mask of the Phantasm, SubZero ve Mystery of the Batwoman'ın jeneriklerinden sonra bunu görünce beynimden vurulmuş kadar oldum. Tamam, filmin ismi Batman and Harley Quinn. Ciddi ve karanlık bir iş kimse beklemiyor zaten ama burada kantarın topuzu bayağı bir fazla kaçmış. Aynı şekilde eski hikayelerdeki derinlikten artık eser yok. Sağlam motivasyonlara sahip kötü adamlara bu çizimlerle o kadar alışmışız ki Floronic Man ve Ivy'nin planı ilgi çekicilikten oldukça uzak kalıyor. Jason Woodrue'nun kişisel geçmişinin bir kaç cümle ile geçiştirilmesi de benim için büyük bir eksi. Üstüne üstlük hikayenin herhangi bir dram yaratma amacı yokken film finale doğru Floronic Man'in öldürdüğü profesör için üzülmemizi bekliyor birdenbire. (Paul Dini, neredesin?)
Neyse ki filmde karakter tasarımları, arka planlar, araçlar ve binalar evrene bir hayli sadık ki görsel açıdan hiçbir şeyi yadırgamıyorsunuz. Hatta özlem gidermek için daha fazla mekan ve insan görmek istiyorsunuz. Kronolojik olarak The New Batman Adventures ve Justice League arası bir dönemde geçen yapımda Batman'in kostüm dizaynı iki çizgi diziden de izler taşıyor. Nightwing'in kostümü TNBA'dekiyle birebir aynı. Batfamily'nin akıbeti bilinmeyen tek üyesi olan Dick Grayson'ı JL öncesi bu ileri safhada görmek güzel oldu. Eskiden uzun olan saçlarının artık kısa olması evrenin gelişimi açısından hoş bir detay. Ama kişisel olarak Bruce Timm'in bize daha da ileri dönem Nightwing'i gösterme borcu olduğunu düşünüyorum. Devam edersek, Harley ve Ivy'nin kostüm dizaynlarında herhangi bir farklılık yok. DCAU'da ilk defa gördüğümüz Floronic Man'in görünümü de evrenle son derece uyumlu. Burada dikkat çekici asıl şey Batmobile ve Batwing. Çünkü filmde TNBA versiyonları olması gerekirken bu araçlar TAS'deki halleriyle karşımıza çıkıyorlar. Bu da herhangi bir mantığa oturtulmuyor. Batman ve Nightwing'in kullandığı Grapple Gun ve Batarang'lerde ise TNBA dizaynı korunmuş.
Filmde bütün cıvıklıklara karşın komik espriler de yok değil. Özellikle Bruce Timm'in seslendirdiği Booster Gold'un Watchtower'dan Batmobile'e bağlandığı sahne bayağı bir keyifliydi. Onun haricinde Batman, Nightwing ve Harley'nin Ivy'nin yerini bulmak için girdikleri müzikli mekan gayet eğlenceliydi. Dizide karşımıza çıkan çoğu kötü karakterin henchmanlerini The Brave and The Bold havası içinde görme şansı bulduk. Kara Şövalye o tip, renkli ve sosyal ortamların içine düştüğünde açığa çıkan kontrastı seviyorum. Dick'in göz ucuyla onun hareketlerini seyretmesi Dinamik İkili arasındaki ilişki adına hoş bir detaydı. Hamilton, Joe Frank & Reynolds'ın "Don't Pull Your Love"ı da sahneye güzel gitmiş. Ama Blondie'nin "Hanging On The Telephone"u için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Orada amacın Harley'e şarkı söylettirmekten başka bir şey olmadığı bariz belliydi. Ayrıca iki parçanın üst üste çalması da sahneye fazla gelmiş. Şarkılar demişken, filmle ilgili en büyük beklentimden biri de müziklerdi. DC animasyonlarının gedikli müzisyenleri Kristopher Carter, Michael McCuistion ve Lolita Ritmanis'in bir kez daha güçlerini birleştirdiği yapım ne yazık ki eskisi gibi akılda kalıcı parçalar sunmuyor seyirciye ama intro müziği dışında can sıkıcı herhangi bir nokta da yok. Batwing'in Gotham semalarında uçtuğu sahnede aniden çalmaya başlayan Shirley Walker'ın Batman temasıysa bana göre bütün filmin zirve anı. Batman TAS'deki orijinal halinden ziyade Batman Beyond'taki elektronik gitarlı versiyonunu duyduğumuz müzik sadece bir kaç saniye sürse de tüm etkileyiciliğiyle yılların beklentisine gerçek bir cevap veriyor.
Yazının başından bu yana hep bir "geri dönüş"ten bahsettim. Çok uzun zamandır beklediğimiz bir geri dönüşten. Belki istediğimiz gibi olmadı, belki başka türlü bir kavuşmanın hayalini kuruyorduk. Ama ben Batman and Harley Quinn'i bütün kusurlarına ve saçmalıklarına rağmen hala DCAU'nun diriltilmesi için çok önemli bir adım olarak görüyorum. Umalım da DC gelen kötü eleştirilerin çocukluğumuzdan beri peşini bırakmadığımız bu dünya ile ilgili olmadığını, aksine o ruhtan uzaklaşıldığı için bu kadar şey söylendiğini idrak etsin. Orada bir yerlerde bu evrenin devamıyla ilgili en ufak bir düşünce dahi varsa ona yönelsin, onunla ilgilensin ve eskiden yaptığı gibi hakkını versin. Sanırım bu süreçte bizim payımıza düşen şey ise o devriye aracındaki iki polisin yaptığı gibi Gotham'ın yolunu gözlemek. Belki bir gün o beklenmedik silueti gören biz olabiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder