Lego Batman Filmi: Bazıları Siyah Sever


Spoiler içermektedir...

Lego'dan sinemasal düzeyde iyi bir film yapılabilir mi sorusunun cevabını üç yıl önce The Lego Movie harika bir şekilde vermişti. Filmin senaryosu o kadar iyiydi ki ilk etapta bir pazarlama ürünü gibi gözüken bu işe hepimiz sonunda hayran kalmıştık. Hoşumuza en çok giden şeylerden bir tanesiyse asla bir arada göremeyeceğimiz ayrı yerlerdeki kurgusal karakterleri aynı filmde görmek olmuştu. Ve bu farklı karakterlerin içinden en öne çıkanı Batman'di. Filmin her sahnesinde yoktu belki ama gözüktüğü anlarda seyir zevkini ikiye üçe dörde katladı. Ciddilerin ciddisi bu kahraman o kadar iyi yorumlandı ki karakterin özü korunup komediyle son derece başarılı bir şekilde harmanlanınca ortaya zengin bir malzeme çıktı. Nasıl 1963 yapımı The Pink Panther'da Peter Sellers'ın canlandırdığı bir yan karakter olan Müfettiş Clouseau seyircinin yoğun sevgisi sayesinde kendi filmi A Shot in the Dark'a kavuştuysa The Lego Movie'den de bir Lego Batman filmi doğdu.

Haliyle yeni filmden neler beklememiz gerektiğini biliyorduk. Sınırsız eğlence, komedi ve "siyahın en karanlık tonunu seven" bir Batman... Pek çok kötü adam göreceğimiz de garantiydi. Ancak bilmediğimiz bir şey vardı. Film, Batman mitolojisi üzerine yeni bir şeyler söyleyecekti. Lego Batman Movie'ye vurulduğum yer de tam olarak burası oldu. Tüm beklentileri fazlasıyla karşıladığı gibi karakterimizin kişiliğinin arkasındakilerle de ilgilenen bir senaryo var karşımızda. Batman'in sık sık tekrar ettiği "Ben yalnız çalışırım." mottosunun derinliklerine dalıyoruz bu filmde. Ve bunu bir hayli güldüren, yer yer de ağlatan bir yolculukla yapıyoruz. Evet ağlatıyor! Bruce'un aile fotoğrafına üzgün gözlerle baktığı kısımlar, Alfred'le kurduğu duygusal diyaloglar, Robin'in bir yetim olarak baba figürü arayışı ve Bruce'un en büyük korkusuyla yüzleşmesi resmen iç parçaladı. 

Uzun zamandır beyaz perdede Batman'in kişisel hikayesinin bu denli ön planda olduğu bir film izleyemiyorduk. Batman 1989'da kahramanımızın intikam öyküsüne şahitlik etmiştik. Batman Begins'te ise Bruce'un kendini keşfetme sürecini görmüştük. Bu iki örnek dışında bunu yapan yoktu. Evet, Batman Forever ve Christopher Nolan üçlemesinin son iki filminde Bruce'un karakterizasyon gelişiminin anlatıldığı önemli hikayeler izledik. Ancak Nolan'ın yapımlarında filmler katmanlıydı ve her bir katmanın hakkının verilmesi için diğer pek çok öğenin de en az Batman kadar öne çıkması gerekliydi. Batman Forever ise serinin Batman & Robin dışındaki diğer filmlerine kıyasla daha zayıf bir senaryoya sahipti. Önemli bir Bruce Wayne hikayesi anlatmaya girişmişti girişmesine ancak sevimsiz kötü adamları ve erotizmin doruklarında gezinen ana kadın karakteri yüzünden bu girişim heba edildi. Şunu söylemek gerekir ki Lego Batman Movie'nin kesinlikle böyle bir problemi yok. En az Batman 89 ve Begins kadar bir karakter filmi.


Senaryonun bir başka güzel tarafı da Batman'e odaklanırken diğer karakterleri boşlamaması. Her bir ana karakterin hem aksiyon olarak hem de öykü olarak bir işlevi var. Hepsi de Bruce'un en büyük korkusuyla yüzleşmesinde kademe kademe etkili hale geliyor. Ayrıca Batman'in birbirinden popüler düşmanlarını sinema tarihinde ilk kez bir arada görme şansına sahip oluyoruz. Aynı The Lego Movie'deki gibi farklı evrenlerden gelen kötüler de bu eğlenceye dahil olunca filmin seyir zevki en üst düzeye çıkıyor. Joker bu noktada beklendiği üzere diğer kötülerden ayrılıyor ve asıl kötü adam olma işini üstleniyor. Bunu da hakkıyla yapıyor. E ne de olsa o "Batman'in en büyük düşmanı". İşte bu tırnak içindeki söylem üzerinden yükselen senaryo, aslında tehlikeli bir işe kalkışıp Joker ve Batman çatışmasına yeni bir boyut getiriyor. Tehlikeli dememin sebebi bu çatışmaya yeni bir anlam yüklenmek istendiğinde çoğunlukla yazarların çuvallamış olmasıdır. Fakat burada filmin bütün önemli mevzularına hizmet edecek güçte yaratıldığını belirtmeliyim. Şöyle bir durup baktığımız zaman bu çatışmanın Batman'in en büyük düşmanının aslında kendisi olduğunu anlamasında ve birlikten kuvvet doğar mantığına sahip olmasında ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Kişisel olarak bu birlik temasının aksiyona yedirilmesinden de büyük mutluluk duydum. Final sahnesinde ikiye ayrılan Gotham'ı kurtarmak için bütün legoların birleşmesi görsel açıdan olduğu kadar metaforik olarak da çok iyi bir hamleydi.

Filmimiz her yaştan izleyiciye eğlenceli ve etkileyici sahneler vadediyor. Yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere filmin kendi içindeki hikayesinin çok iyi işlemesi Batman hayranı olmayan seyirciler için büyük bir artı. Ancak eğer bir Batman hayranıysanız da alacağınız zevkin paha biçilemez olduğunu söylemeliyim. Kendi adıma daha The Dark Knight Rises-vari açılış sahnesinde koltuğuma çivilendim. Batman'in bütün filmlerinde yer alan havalı açılış sekansları göz önünde bulundurularak bu gelenek devam ettirilmiş. Dahası, önceki filmlerde yer alan Batman tarzı aksiyon ruhuna bir hayli özen gösterilmiş. Bu açıdan da tam bir hayran filmi olmuş.

Yeri gelmişken belirteyim, seyir zevkinizin maksimuma çıkmasını istiyorsanız çoğu referansı yakalayabilmek için Batman 1966'dan Batman v Superman: Dawn of Justice'e kadar olan tüm Batman filmlerine bir göz atın. Konu olarak hiç bir şekilde bağlantı yok ancak Kara Şövalye'nin sinema geçmişine hunharca yapılan referansların tatlılığını ve komikliğini kaçırmayın derim. Televizyon için konuşursak Batman: The Animated Series ve The Batman çizgi dizilerine gönderilen selamlar da mevcut ancak 60'ların Batman dizisine yapılan göndermelerin eğlencesinin haddi hesabı yok. Shark Repellent (Köpekbalığı Kovucu Sprey) hiç bu kadar işlevli olmamıştı!


Böyle eğlenceli, aksiyon dolu ve dokunaklı bir filmde tüm bu duyguların seyirciye geçmesini en iyi sağlayan etmenlerden biri de müziklerdir. Lorne Balfe'nin notaları bunu çok iyi başarıyor. Kara Şövalye üçlemesinde ve Batman v Superman'de harikalar yaratan Hans Zimmer ile daha önce defalarca çalışan müzisyen, eski Batman filmlerinden aşina olduğumuz müziklere saygı duruşunda bulunuyor. Özellikle Batman 66 dizisinin tema müziğini bolca duyuyoruz. İşin en güzel tarafı ise Batman filmlerinin müzik kalitesi geleneğinin tam gaz sürdürülmesi. Bunun yanında pek çok yeni ve eski şarkı da mevcut. En başta çalan "Who's the (Bat)Man" ve Barbara Gordon'ın şarkısı "Invincible" yeniler arasındaki favorilerim. Cutting Crew'dan "I Just Died In Your Arms", Rick Astley'den "Never Gonna Give You Up", Harry Nilsson'dan "One" gibi eski şarkılar da filme nostaljik bir hava katarak izleyicide hoş bir tat bırakıyor.

Filmin orijinal seslendirme kadrosu yıldızlar geçidi gibi. Will Arnett, Ralph Fiennes, Zach Galifianakis, Rosario Dawson, Micheal Cera, Conan O'Brien, Channing Tatum, Billy Dee Williams... Daha da gidiyor. Hepsi de büyük küçük demeden bir karakteri konuşmuşlar. Ancak Türkiye'de dublajlı olarak vizyona girdiği için orijinal sesleri duymak mümkün değil. Buna rağmen filmin dublajı beklediğimden başarılı olmuş. Tek problemim şu; Murat Şen'in sesi Superman'e pek gitmemiş. Gerçi o da az gözüktüğü için can sıkıcı bir durum yok ortada.

Özetlersek; The Lego Batman Movie, Kara Şövalye'nin diğer bütün süper kahramanlardan farkını net bir şekilde ortaya koyan, karakterin geçmişine baştan sona selam yollayan, sağlam senaryosuyla komedi, aksiyon ve dram dengesini iyi tutturan bir yapım. Ayrıca hangi türe uyarlanırsa uyarlansın yarasanın ne kadar zengin bir karakter olduğunun da kanıtı. Tadı öyle damağımda kaldı ki defalarca sinemada izlemek istiyorum. Daha nice güzel Batman filmlerine!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu "The Batman" Bir Başka

Bir Sherlock Holmes İncelemesi

Mission: Impossible III (2006)