STAR WARS Bölüm 7: Güç'te Bu Kez Dengesizlik Var


Not: Spoiler içerir!

Star Wars büyük bir evren. Hem de çok büyük. Uçsuz bucaksız galaksilerin, devasa gezegenlerin, binbir çeşit canlının bulunduğu bir mecra. Her Star Wars hayranı, bu çeşitlilik içinde kendisine hitap eden bir parça bulmuştur mutlaka. Kimi Han Solo gibi klasikleşmiş ama cool'luğundan yıllardır hiçbir şey kaybetmeyen karakterleri bağrına basar kimi ise Karanlık Taraf'ın etkileyiciliği karşısında bu evreni çözümlemeye çalışır. Sonucunda herkesin kendine ait bir Star Wars'u vardır. Hal böyle olunca da serinin yeni filmi The Force Awakens'tan beklentilerin çeşit çeşit olduğunu görmek görmek zor değil. Bu yüzden yeni bir Star Wars filminin tüm hayranları mutlu etmesi belki de imkansız. Ama bu, yeni filmin, serinin sihrine sahip olmamasına hiçbir neden oluşturmuyor.

Benim de bazı Star Wars vazgeçilmezlerim var. Bunların en tepesinde ise şu sözcük yer alır: JEDI. Evet, Star Wars demek sadece Jedi demek değildir ama bu külliyatın en belirleyici sembollerinden bir tanesidir. Kabul edelim, hangimiz Jedi sevmez? Işın kılıçları, felsefeleri, yaşam tarzları, kostümleri ve güçleri... Onlar yüce Cumhuriyet'in koruyucuları, demokrasinin karanlık güçler tarafından yok edilmesinin önündeki en önemli engeldir. Star Wars'un bugünkü popülaritesine ulaşmasında en etkin unsurdur. Son bir kaç gündür facebook'ta milyonlarca kişinin profil resmini ışın kılıçlarıyla donatmasının sebebi de budur. Jedi'sız bir Star Wars filmi, silahsız James Bond'a, büyüsüz Harry Potter filmlerine benzer. Demek istediğim her karede en az bir Jedi olsun değil. İstediğim şey denge. Force Awakens, hayran kitlesini dinleyip özendiği klasik üçlemedeki bu kutsal dengeyi yakalayamamış.

2012'de Lucasfilm'i bünyesine katan Disney'in yeni üçlemeye bu şekilde başlamasını görmek büyük hayalkırıklığı benim için. Ana öyküyü anlatan üçlemenin yanı sıra evrenin çeşitli noktalarını, hikayelerini anlatacak bir üç film daha var bildiğiniz gibi. İlki A New Hope'taki Ölüm Yıldızı planlarının çalınmasıyla ilgili Rouge One, diğerleri Han Solo ve Boba Fett orijinleri. Disney bu yan filmlerde Jedi ve ışınkılıcı dövüşlerinden uzak duracağını açıklamıştı daha önce. Aşağı yukarı bu filmlerin orijinal üçlemeye yakın bir tatta olacağı tahmin ediliyor zaten. Kaldı ki bu filmler Jedi'sız bir hikayeyi sırtlanabilir ama ana öyküde Jedi'sız bir film ellinci kez tekrar ettiğim üzere bir hatadır, asla yapılmaması gereken bir yanlıştır. Her ne kadar bir şekilde bağları ileride açıklanacaksa bile Force'u kullanamayan hatta bu gücün kendinde olduğunu bilmeyen karakterlere ışın kılıcı verip onları "çok güçlü" olduğu defalarca tekrarlanan bir Sith'e karşı dövüştürmek büyük saçmalık olduğu gibi asla filmdeki Jedi boşluğunu da dolduramıyor. Luke Skywalker, çok bayıldığım bir Jedi değildir ama filmin bu kontenjanını yıllar sonra bile doldurabilecek çok önemli bir karakter. Böylesi bir boşluk varken onu filmin son dakikasına kadar bekletmek hiç akıl karı bir iş değil.


Giriş filmlerinin yeni karakterleri tanıtmak ve sevdirmek gibi devam filmlerinde olmayan ağır bir sorumluluğu olduğu bir gerçek. Ancak Star Wars, yeni karakterleri sevdirmek adına serinin gerçek büyüsünü devam filmlerine erteleyebileceğiniz bir yapım asla değildir. Bu filmlerin bir ağırlığı ve duruşu olmalı. Şimdiye kadar da hep vardı. Prequel üçlemeyi pek çok fanın aksine daha çok severim ben. Tüm o Star Wars galaktik siyasetinin yoğun bir şekilde hissedildiği filmlerdir onlar. Tüm o maceraların arkasında Şansölye Palpatine'in entrikaları döner. Obi-Wan'ın Mustafar'daki unutulmaz dövüş öncesi Anakin'e söylediği "My allegiance is to the Republic, to DEMOCRACY!" cümlesi her zaman kulaklarımda çınlar durur. The Force Awakens'ı izlerken de hep kafamdaydı bu. Force Awakens ise böyle bir adımı hiç atamadı ya da atmak istemedi. Bunun yerine klasik karakterleri yanına alıp uzayda geçen bir komedi-aksiyon filmi olmayı seçti. Evet, komedi. Marvel'ın da sinema haklarına sahip Disney, aynı Marvel filmlerinde gördüğümüz "aksiyon arkası cıvık espri" formülünü Star Wars'a uygulamış. Eğlence ve kahkaha daha öne çıkmış ama Star Wars'un benliğinden çok şey gitmiş.

Star Wars'ta efsanevi seviyede dramatik anlar vardır. Jedi'ların klonlar tarafından vurulduğu, Qui-Gon'un öldürüldüğü ya da Luke'un Darth Vader'ın babası olduğunu öğrendiği etkileyici kısımlar mesela. Bunlar rahatlıkla çoğaltılabilir. The Force Awakens'ın en önemli anı ise kuşkusuz Han Solo'nun ölümüydü. Sinema tarihinde en sevilen karakterlerden birisidir Solo. Bu yüzden insan daha dramatik bir şey bekliyor bu konuda ama ortaya çıkan iş pek öyle değil. Hele Chewbacca ve Rey bağırmasa bayağı sönük kalacak bir sahne var karşımızda. Hatta şunu da ekleyeyim. Thor: The Dark World'te kahramanımızın annesi Frigga kötü adam Malekith tarafından öldürülür. Marvel sinema evreni içinde hiç önemli yer tutmayan bu karakterin ölümü ve sonrası, koskoca Han Solo'nun ölümü ve sonrasından daha etkileyici duruyor.


Etkileyicilikten bahsetmişken, Star Wars filmlerinde şimdiye kadar olan tüm ışın kılıcı düellolarını heyecandan içimiz kıpır kıpır vaziyette izlemişizdir. A New Hope'un finalindeki ilkel Darth Vader - Obi-Wan kapışması bile dönemine göre nefes kesiciydi. Ancak The Force Awakens'ın ışın kılıcı dövüşü, mantıksal tutarsızlığını geçtim beni hiç heyecanlandırmadı. Yedi filmin en zevksiz dövüş sahnesiydi. Finn'in filmin ortalarında bir stormtrooper ile yaptığı düello bile final dövüşünden fazla keyif vardı.

Force Awakens'ın bir diğer sorunu ise yeni bir şey söylemeyi ısrarla reddetmesi ve A New Hope'un bir taklidi olmayı seçmesi. Daha önce izlediğimiz hatta hatim ettiğimiz bir hikayeyi yeni karakterlerle ve modern teknolojiyle izleyiciye sunmak buram buram ticaret kokuyor. Hadi, aynı nostaljik ve efsanevi anları bir de yeni teknolojiyle izleyelim mantığını da bir şekilde kabul ettik. Ama ortaya efsanenin tekrarı da olmayı beceremeyen bir iş çıkmış. Son zamanlarda George Lucas'a karşı yazılan aşırı olumsuz cümleler okuyorum. Lucas'ın kendi serisinden uzaklaşmasından dolayı mutlu olanları bile gördüm. O adam olmasa ne Jedi bilecektik ne de Tatooine. Ki asıl sorun da bu. Lucas'ın elinin lezzetinin yokluğu fena halde hissettiriyor kendisini. İstediğiniz kadar Oscar'lı yazarları ve sevilen yönetmenleri tüm o eski oyuncu kadrosuyla bir araya getirin. Kendi fikrini efsaneye dönüştürmeyi başarmış bir yaratıcının sihrini aynı mecrada yakalayamazsınız. Mesela Mad Max: Fury Road'u ya George Miller çekmeseydi? Bu kadar olumlu şeyi yine söyleyebilir miydik? Ya da neden Sir Arthur Conan Doyle sihrine sahip başka Sherlock Holmes öyküleri yazılamıyor?


Hikayenin "yeni bir tv dizisinin ilk bölümü" gibi olması müziklere de olumsuz etki ediyor. Altı filmde de destan yazan üstatların üstadı John Williams'ın yeni bir destansı müzik yapabileceği herhangi bir sahne yok The Force Awakens'ta. Halbuki o sevilmeyen prequeller Duel of the Fates, Across the Stars ve Battle of the Heroes gibi muhteşem parçalar sunmuştu izleyiciye.

Kısaca The Force Awakens, isminin başında Star Wars olmasaydı belki hoş bir film olabilirdi ama bu isme sahip ve ne yazık ki serinin verdiği tattan uzaklarda bir yerde. Genç bir kızla siyahi bir genci (Rey ve Finn'i) odağına alma cesaretini göstermesi, onları sempatik yapabilmesi ve tabii ki BB8 filmin en sevdiğim kısmı. Ama sevmediğim şeyler sevdiğim şeylere ağır basıyor. Hatta başta yazılar akarken duyduğum heyecanın ve çok güzel başlayan hikayenin gitgide düşmesi aklıma geldikçe keyfim kaçıyor. Film posterinde en önde duran Captain Phasma'nın işlevsizliğine değinmek bile istemiyorum. Gücü zorla uyandırdık sonumuz hayırlı olsun. May the force be with you, George Lucas.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu "The Batman" Bir Başka

Bir Sherlock Holmes İncelemesi

Mission: Impossible III (2006)