Avengers: Age of Ultron - Yenilmezler Yenilmez Mi?
NOT: Spoiler içerir!
Marvel Sinematik Evreni, ikinci Avengers çıkarması Age of Ultron ile sinemalarımıza konuk oldu geçen Cuma günü. İlk filmin üzerinden tam üç sene geçti. Bu süreçte Guardians of Galaxy dışında öyle pek harika bir film gelmedi Marvel'dan. Zorlama espriler, seyirciye geçmeyen aksiyon sahneleri, kısır duygusal diyaloglar ve yine hemen ardına yapıştırılan espriler... Aslında evrenin ilk filmi 2008 yapımı Iron Man'den bu yana bütün filmlerde aynı formül uygulandı ve bu da artık baygınlık vermeye başlamıştı. Iron Man'ler ve Guardians of Galaxy gibi bu formülü daha derli toplu uygulayan ve yanına da bir kaç güzel şey koyan filmler de haliyle daha öne çıktı, daha sevildi.
Yapıma adını veren Ultron'a gelirsek, karşımızda Marvel filmlerinde daha önce karşılaşmadığımız türden bir kötü var. Marvel filmlerinin hiç beceremediği noktalardan birisi işin kötü adam kısmıdır. Ünlü aktörler tarafından canlandırılan Malekith gibi, Whiplash gibi, Red Skull gibi kötüler bunlar ama genelde hepsi de çok sıkıcı ve içi boş. Al birini vur ötekine hesabı... Ultron ise biraz daha başka. Tabi ki de, son on yılın en başarılı kötü adamlarından birisi değil ancak yaratılış nedeninden yapmak için uğraştığı şeye kadar ilgi çekici özellikleri var. Küçük çapta Tony Stark'ın, büyük çapta ABD'nin karanlık yüzü. Yapmak istediği çeşitli caniliklerin hazırlığı esnasında, kendisini terkeden Scarlet Witch ve Quicksilver'ın arkasından "Guys!" diye seslenebilen, üzerine düşünülmesi gereken bir kötü adam bence. Jarvis ve sonrasında Vision ile giriştiği mücadele ise filmin güzel yanlarından.
Hawkeye'ın ön planda olduğu sahneler başarılı. Avengers üyelerinin Clint Barton'ın sahip olduğu mutlu aile tablosuna tanıklık ederken bile bocalamaları filmin en insancıl tarafını oluşturuyor. Yine Hawkeye'ın Scarlet Witch'e yaptığı "Avenger olma" monoloğu harikulade. Filmin Brian Tyler imzalı soundtrack'i ise bende hayal kırıklığı yarattı. Iron Man 3 ve Thor: The Dark World'te güzel parçalar ve temalar besteyeleyen Tyler, ilk filmin müzisyeni Alan Silvestri'yi geçemiyor. Müzikler için söylemek istediğim en olumlu şey, Iron Man sahnelerinde "Iron Man 3"ün tema müziğinin hafifçe belirmesi.
Kısacası, Avengers: Age of Ultron gösteriyor ki Marvel filmleri zaaflarını düzeltmeye başlamış. Yönetmen Joss Whedon, daha önceki filmleri izlediyseniz, olan olayları üç aşağı beş yukarı biliyorsanız ve karakterleri de tanıyorsanız, ilkinden daha iyi ve derinlikli görülebilecek bir film yaratmış. Ancak işin öncesinden bihaber iseniz hikayede bazı boşluklar sizi bekliyor olacak ve film size sadece Marvel evreninde geçen bir dizi kesit gibi gelecek. Çünkü sağdan Thor'dan soldan Captain America'dan, başka bir taraftan Iron Man gelen aniden belirip kaybolan karakterler filmde mevcut.
Marvel Sinematik Evreni, ikinci Avengers çıkarması Age of Ultron ile sinemalarımıza konuk oldu geçen Cuma günü. İlk filmin üzerinden tam üç sene geçti. Bu süreçte Guardians of Galaxy dışında öyle pek harika bir film gelmedi Marvel'dan. Zorlama espriler, seyirciye geçmeyen aksiyon sahneleri, kısır duygusal diyaloglar ve yine hemen ardına yapıştırılan espriler... Aslında evrenin ilk filmi 2008 yapımı Iron Man'den bu yana bütün filmlerde aynı formül uygulandı ve bu da artık baygınlık vermeye başlamıştı. Iron Man'ler ve Guardians of Galaxy gibi bu formülü daha derli toplu uygulayan ve yanına da bir kaç güzel şey koyan filmler de haliyle daha öne çıktı, daha sevildi.
Bahsettiğim aynı formülü, Phase 2'nin sonuna doğru yaklaşırken vizyona giren Avengers: Age of Ultron'da da görmek mümkün ama bu sefer eskisi kadar rahatlık, bol şamata ve eğlence yok. Kahramanlarımız içlerindeki karanlıkla yüzleşmek zorunda. Phase 2'nin bence tek iyi yanı karakterleri bu noktaya sürüklemesi oldu. Tony Stark her şeyin zenginlik ve teknolojiden ibaret olmadığını anladı, ciddi panik atak krizleri geçirdi. Thor ise annesini kaybetti ve ileride kralı olacağı Asgard'ın yıkılışına şahit oldu. Steve Rogers yetmiş sene sonra uyandığı "barış" içindeki dünyanın aslında daha beter bir yere dönüştüğünü gördü. Tüm bunları Marvel'ın binmek için geç kaldığı ama hala daha yakalayabileceği bir trene yetişmek için sarfettiği küçük çabaları olarak görüyorum ben. Age of Ultron ise Marvel'ın trene sanıldığı kadar uzak olmadığının yanıtı.
Filmin bu noktada en büyük kozu Elizabeth Olsen'ın canlandırdığı Scarlet Witch oluyor. Kendisi, tüm ana karakterleri içlerinde yatan travmalarla ve karanlık taraflarıyla baş başa bırakıyor. Scarlet Witch'in ikiz kardeşi Quicksilver için ise aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Final dışında oradan oraya koşarak aksiyona vesile olmak dışında filme pek bir katkısı yok. Her ne olursa olsun yönetmen ve senarist Joss Whedon'ın onu tek filmde harcaması biraz üzücü olsa da, karakterin ölümü ve sonrası filmin derinliğine katkıda bulunuyor. Gerçi bu çizgi roman dünyasında daha önce ölülerin dirildiğini çok gördük. O yüzden ileride Quicksilver bir sürpriz yapabilir. Olmazsa da X-Men evreninin kapı gibi Quicksilver'ı var. O herkese yeter.
Yapıma adını veren Ultron'a gelirsek, karşımızda Marvel filmlerinde daha önce karşılaşmadığımız türden bir kötü var. Marvel filmlerinin hiç beceremediği noktalardan birisi işin kötü adam kısmıdır. Ünlü aktörler tarafından canlandırılan Malekith gibi, Whiplash gibi, Red Skull gibi kötüler bunlar ama genelde hepsi de çok sıkıcı ve içi boş. Al birini vur ötekine hesabı... Ultron ise biraz daha başka. Tabi ki de, son on yılın en başarılı kötü adamlarından birisi değil ancak yaratılış nedeninden yapmak için uğraştığı şeye kadar ilgi çekici özellikleri var. Küçük çapta Tony Stark'ın, büyük çapta ABD'nin karanlık yüzü. Yapmak istediği çeşitli caniliklerin hazırlığı esnasında, kendisini terkeden Scarlet Witch ve Quicksilver'ın arkasından "Guys!" diye seslenebilen, üzerine düşünülmesi gereken bir kötü adam bence. Jarvis ve sonrasında Vision ile giriştiği mücadele ise filmin güzel yanlarından.
Jarvis'in hakkını şimdiye kadar en iyi şekilde teslim eden Age of Ultron'un çok sevdiğim bir yanı da tabi ki de Vision. Filme kattığı renk bir yana, temsil ettiği değerler ve insanların yanında yer alması çok hoş. Özellikle Ultron ile karşılaştığı sahneler bana Person of Interest'teki Makine ve Samaritan çekişmesini anımsattı. Kendince dünyayı güzel bir hale getirmeye uğraşan iki tanrı. Birinin göze aldığı şeyler uğruna feda edeceği şeyler, diğerinin varoluş nedeni.
Hawkeye'ın ön planda olduğu sahneler başarılı. Avengers üyelerinin Clint Barton'ın sahip olduğu mutlu aile tablosuna tanıklık ederken bile bocalamaları filmin en insancıl tarafını oluşturuyor. Yine Hawkeye'ın Scarlet Witch'e yaptığı "Avenger olma" monoloğu harikulade. Filmin Brian Tyler imzalı soundtrack'i ise bende hayal kırıklığı yarattı. Iron Man 3 ve Thor: The Dark World'te güzel parçalar ve temalar besteyeleyen Tyler, ilk filmin müzisyeni Alan Silvestri'yi geçemiyor. Müzikler için söylemek istediğim en olumlu şey, Iron Man sahnelerinde "Iron Man 3"ün tema müziğinin hafifçe belirmesi.
Kısacası, Avengers: Age of Ultron gösteriyor ki Marvel filmleri zaaflarını düzeltmeye başlamış. Yönetmen Joss Whedon, daha önceki filmleri izlediyseniz, olan olayları üç aşağı beş yukarı biliyorsanız ve karakterleri de tanıyorsanız, ilkinden daha iyi ve derinlikli görülebilecek bir film yaratmış. Ancak işin öncesinden bihaber iseniz hikayede bazı boşluklar sizi bekliyor olacak ve film size sadece Marvel evreninde geçen bir dizi kesit gibi gelecek. Çünkü sağdan Thor'dan soldan Captain America'dan, başka bir taraftan Iron Man gelen aniden belirip kaybolan karakterler filmde mevcut.
Şimdi ise önümüzde Ant-Man var. Marvel uzun bir aradan sonra ilk filmlerindeki dokuya sahip bir başlangıç hikayesi anlatmaya hazırlanıyor gibi. Bakalım Phase 2 nasıl sonlanacak?
Yorumlar
Yorum Gönder