Doctor Who 8x1: Deep Breath

Matt Smith'in vedasının ardından Doctor Who yeni bir oyuncuyla yoluna devam ediyor: Peter Capaldi! Dün gece BBC One'da yayınlanan bölümle Capaldi'nin birinci, dizininse sekizinci sezonu başlamış oldu. Beklenti bir hayli büyüktü. Çünkü dizi 50. yıl özel bölümüyle TV tarihinin belki de en unutulmaz dakikalarını izleyiciye yaşatmış, bir ay sonra da 11. Doktor ve dönemini harika bir bölümle sonlandırmıştı. Kısaca çıta bayağı bir yükselmişti.

12. Doktor'umuz Peter Capaldi'den de beklenti büyüktü. Ne de olsa David Tennant ve Matt Smith gibi iki harikulade Doktor'un halefi olacaktı. Sonra posterler, kısa videolar, röportajlar geldi. Capaldi farklıydı. Bayağı bir farklıydı. Patlayacakmış gibi duran gözler ve çatık kaşlar...

Sekizinci sezonun ilk bölümü Deep Breath'in başına bu heyecanla oturdum. Daha ilk saniyede karşımıza çıkan bir dinozor Victoria dönemi Londra'sında kükrüyordu. İşte o an bir gururlandım. Dizi daha önce pek çok defa efsanevi kareler izletmişti seyirciye ama bu seferki farklıydı. İçerik olarak efsanevi değildi belki ama daha dakika bir gol bir, ortaya koyduğu o kendine güven, o iddia... Efsaneviydi.

Gerçekten de yeni bir çağın başladığını anladım. Yeni oyuncular, yeni müzikler, yeni düşmanlar ve yeni sırlar... Özellikle Capaldi'nin girişini bayağı merak ediyordum. TARDIS'ten ilk çıkışı öyle epik değildi ama kesinlikle Doktor'a özgüydü. Clara, Madam Vastra, Jenny ve Strax'ın o sahnede Doktor'la olan diyalogları da çok eğlenceliydi.


Bölüme genel olarak bakarsak 12. Doktor'un kendini, yüzünü ve çevresini hatırlamaya çalıştığı yerler cidden iyi yazılmış. Hatta bir nevi iç hesaplaşma yaşadığı kısımlar Deep Breath'in en sevdiğim yerleri. Bunun nedenlerinden birisi de The Fires of Pompeii'ye (Capaldi'nin Tennant zamanında başka bir karakteri canlandırdığı Doctor Who bölümü) bağlanmasına ramak kalması. "Ha oldu, ha olacak" heyecanım tabii sonuçsuz kaldı. Çünkü öykü kendisine başka bir konu seçmişti.

Bölümde Doktor'un kafası hiç olmadığı kadar karışık. Yeni bedeninden de ilk kez bu kadar şikayetçi. Bunda uzun zaman genç bir bedende kalıp sonrasında gri saçlı ve kırışmış bir bedene dönüşmesinin etkisi var tabii ki. Büyük bir değişim bu ne de olsa. Ama 10. bedeninde diğer yaşamlarından farklı olarak aşırı boyutta rejenerasyondan nefret eden Doktor o çok acıklı değişimin ardından bile 11. bedeninde coşkusunu kaybetmemişti. Üstelik 12. Doktor'u üzebilecek olan 10. Doktor kibri 11. Doktor'da da pek yoktu ama bu değişim Doktor'dan birtakım şeyler götürmüş. Daha önce Clara ile hafif bir flörtleşme içinde bulunması, bu rejenerasyon sonrası Doktor'dan giden şeylerden bir tanesi mesela.


Clara'nın Doktor'un yeni halini kabullenme süreci de etkileyici. Önceki rejenerasyonları görmüş yardımcılara göre bu değişim ona daha sert tesir etmiş. Gerçi klasik seride bu kadar etkilenen bir companion oldu mu emin değilim ama Rose Tyler epey kolay atlatmıştı bunu. Bana soracak olursanız Doktor'un beden değişimi gençten gence ya da gençten yaşlıya da olsa işin içindeki gerçekçilik bence rejenerasyonun yardımcıya sert tesir etmesinden yana. Madam Vastra'nın Clara ile kurduğu bu konudaki diyalogları ve "tül" metaforu Deep Breath'in güçlü yanlarından.

Steven Moffat, Doktor'u çok iyi anlayan ve tanımlayabilen bir yazar. Aynı zamanda Doktor'un geçmişini su üstüne çıkarmada selefi Russell T. Davies'ten daha cesaretli. Modern seride etkilerini hissettiğimiz "karanlık geçmişi" 50. yılda Moffat aydınlatmıştı zira. İçinde ya da geçmişinde bir miktar karanlık barındıran karakterler her zaman daha ilgi çekici ve derinliklidir. Moffat'ın amacı da Doktor'a yeni bir karanlık boyut kazandırmak kuşkusuz. Fragmanlarda gördüğümüz "Am I good man?" repliği ve Deep Breath'te şahit olduğumuz bazı şaşırtıcı tavırlar bunu gösteriyor zaten. Ve Moffat bu yeni boyut kazandırma işinde başarılı da olacak gibi ancak yazarın bir sorunu var. Doktor'un öyküsünü muhteşem bir şekilde anlatırken, bölümün kendi öyküsünün ve düşmanının gücü muhteşem olmayabiliyor. Bunu başardığı bölümler yok mu? Elbette var. Ama Deep Breath'te bu sorun biraz ağır basmış.

Mesela yine Moffat'ın yazmış olduğu yedinci sezon finaline (The Name of the Doctor) bir bakalım. Doktor'un öyküsü mükemmel ama düşmanın (Great Intelligence) pek derinliği yok. O bölümü ben de çok severim ancak Doktor'un hikayesi çok fazla ön planda olduğu için bu açık fazla göze batmıyor. Deep Breath'te ise batıyor. İnsanlardan parça toplayarak yaşamını devam ettiren robotlar fikri güzel. Ama yapmaya çalıştıkları şey, dertleri ve Doktor'la olan çatışmaları hayalini kurduğum sekizinci sezon girişine göre zayıf kalıyor. İki güzel şey anı anda olmuyor yani. Sorun bence denge problemi. Tamam, daha sezonun ilk bölümünden bir The Fires of Pompeii flashback'i ve Tennant cameo'su istemek de bir sabırsızlık örneği olabilir ama bana kalırsa yeni sezona yapılabilecek en güçlü giriş bu olurdu.


Kötülerin olduğu yerlerde sevdiğim sahne de yok değil. Mesela Clara'nın nefesini tuttuğu ve o halde kaçmaya çalıştığı bölüm son derece heyecanlı ve gergin. Hatta izlerken ben de PC başında nefesimi tutmuş olabilirim (:D)

Değinmek istediğim bir başka mevzu da Moffat'ın, dizinin baş yazarı olduğu geçmişine fazla takılması. Açık söyleyeyim fazla hoşuma gitmedi bu. Capaldi dönemi yeni bir dönem olarak lanse edildi. Yukarıda da dediğim gibi ilk sahneden iddianı bu konuda ortaya koyuyorsun ancak o "Geronimo!" da ne öyle? Ve de sert bir Amy Pond göndermesi... Bu durum Capaldi'nin ilerleyen dönemlerinde kabul edilebilir, hatta zamanı geldiğinde çok güzel de olur ama daha ilk bölümden Matt Smith dönemine bu kadar yapışmak bence doğru değil. Hatırlıyorum da Matt Smith'in ilk bölümlerinde herhangi bir David Tennant göndermesi olur mu diye çılgın bir bekleyişe girmiştim. Ama olmamıştı. Şimdi sana soruyorum Moffat, Tennant döneminde baş yazar olmadığın için mi 5. sezonda Deep Breath'teki gibi göndermeler yapmadın?

Evet, içimi döktüğüme göre devam edebilirim...


Yeniden güzel şeylerden bahsedelim. Mesela Peter Capaldi... O giydiği kel insanımsı robotun kostümü dışında çok iyi bir Doktor olmuş. Farkını ortaya koymuş, oyunculuğunu konuşturmuş. Sert ve sarılmayı pek sevmeyen bir Zaman Lordu var karşımızda. Christopher Eccleston, David Tennant ve Matt Smith'in aksine klasik seri Doktor'u tadı var. Her ne kadar dördüncü bedeninde severek taktığı uzun atkıya saçma demiş olsa da bir Tom Baker havası sezdim konuşma tarzında. Zaten bölümün sonunda TARDIS'te otururken duvarlardaki yuvarlak desenlerin eskiden çok olmasını sevdiğini söylemedi mi?

Özetlersek Deep Breath, içinde çok hoş ve iddialı sahneler bulunduran, Doktor'un geleceği hakkında yepyeni ve merak uyandıran sırlar ortaya koyan, sezonun ilerisi için umut vaat eden ancak konu itibariyle de fazla etkileyici olmayan bir Doctor Who bölümü. Tennant cameosu yoktu gerçi ama başka birinin gözükmediğini kim söyledi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu "The Batman" Bir Başka

Bir Sherlock Holmes İncelemesi

Mission: Impossible III (2006)