The Lego Movie / Lego Filmi
Not: Spoiler riski yüksektir.
Lego, çocukluğumuzda neredeyse hepimizin eline bir şekilde mutlaka geçmiştir. Şahsen ben anaokuluna giderken ülkemizde çok ünlüydü. Öyle ki gazeteler, küçük karton kutu içine konularak satılan versiyonlarını sık sık dağıtırlardı. Havanın soğukluğuyla buz kesen bu minik kutuları sabahları hevesle açar içindeki Lego'larla keyifle oynardım. Ancak yaşımın verdiği sorumsuzluktan ve bazı parçaların çok küçük olmasından dolayı çoğunu kaybettim. Hatta bazı küçük parçaları kapıların anahtar deliklerine tıkmışım. Tıkmışım diyorum çünkü aradan geçen yıllar bunu unutmamı sağlamış. Hatırlama anı ise dün Lego'nun sinema filmini izlerken gerçekleşti. Daha sonra eve gelir gelmez odamın kapısındaki anahtar deliğine baktım. Küçük sarı bir parça tam da oradaydı.
Peki bu birbirine takıp çıkarılabilen, kısıtlı hareket kabiliyetine sahip oyuncaklardan herkese hitap edecek kadar eğlenceli ve başarılı bir film yapılabilir miydi? Üstelik görsellikle seyirciyi avucuna almak isteyen ve son derece gerçekçi animasyonlar üretilen günümüzde. Baştan söyleyeyim, The Lego Movie'ye filmin tanıtımlarında fazlaca öne çıkarılan Batman için gittim. Beklentim yüksek değildi. Sevilen çeşitli ünlü karakterlerin son yıllarda popüler hale gelen Lego filmleri ve oyunlarının gazıyla böyle bir projenin yaratıldığını düşünüyordum. Aslında bu düşüncem hala geçerli ama ortaya konan iş beklentimin bir hayli üstünde.
Öncelikle filmin yönetmenliğini ve senaristliğini yapan Phil Lord ile Christopher Miller, her yaştan izleyiciye hitap edebilen bir eser ortaya koymuş. Espriler iyi yazılmış ve filmde kullanılan ünlü karakterlere uygunluğu ise çoğunlukla yerinde. Bu uygunluğun zirve yaptığı yerlerde senaryo da zirve yapıyor. Mesela Batman'in siyaha (ya da çok çok koyu griye) olan saplantısı, Dumbledore ve Gandalf benzerliği, Green Lantern'ın aşırı ilgisinden bunalan Superman'in "Bana Kriptonit getirin" demesi ve 2002 yılı NBA yıldızları bu konuda olumlu olan taraflardan bazıları. Ancak Batman'in, başroldeki iyi adama varacağı açıkça belli olan Lucy ile sevgili olması ve o iki karakterin ilişkisi komik kara şövalye için bile bir ölçü fazla cıvıktı. Durumu kabullenip bu bağlamda karaktere yaklaştığımızda ise "İşte benim kahramanım!" dediğimiz yerler de mevcut. Han Solo ve Lando Calrissian'ı üçkağıta getirdiği kısım çok iyiydi mesela. Ya da diğer Batman maceralarındaki gibi Bruce Wayne haliyle kötü adamla görüşmesi...
Ana hikayeye bakarsak konu aslında klişe. Bir kehanet, yine bir kehanetin olmazsa olmazlarından seçilmiş bir kişi ve tüm evrene kötülük saçmayı planlayan kötü adam. Ancak bu malzemelerle önemli mesajlar vermeyi, eğlenceli, komik ve yer yer de oldukça dokunaklı olmayı başarıyor The Lego Movie. İzleyici daha filmin başlarında ana karakter Emmet'ı benimseyebiliyor. Çünkü Emmet bizim gibi birisi. Sabah kalkıyor, kahve alıyor ve işe gidiyor. Tamamıyla sistemin bir parçası. Öyle ki bu sistem içinde görünmez bir hale gelmiş durumda. Film ilerledikçe hem kendisine dair hem de sisteme dair olan farkındalığı artıyor. Finale doğru seçilmişlik kehanetinin bir hikayeden ibaret olması karakterin kendine inancını gerçekçi bir hale getiriyor.
Filmin en başarılı bulduğum kısmı Lego evreniyle bizim dünyamız arasındaki bağlantının kurulduğu sahne. Tüm yaşanan olayların kaynağı aslında bir baba ile oğulun ilişkisi. Tüm Lego evrenine kök söktüren kötü başkan figürünün bir çocuğun babasına olan bakış açısını simgelemesi filmi dokunaklı kılıyor ve diğer animasyon yapımlarıyla olan farkını ortaya koyuyor. Çocuk ile Will Ferrell'ın canlandırdığı baba arasında geçen Lego masası başındaki diyalog ara ara markanın reklamını yapar vaziyete gelse de öyle büyük bir eksi yaratmıyor sahne ve film için.
The Lego Movie'de karakter sayısı çok fazla. Her Lego evreninin temsilcisi film boyunca irili ufaklı rollerde. Kimileri ara ara gözüküp filme eğlence katarken kimileri Emmet gibi gözümüzün önünde. Film bu karakter fazlalığının altında kalmıyor. Karakter bolluğu demişken seslendirenlerden bahsetmezsek olmaz. Ülkemizde her ne kadar orijinal haliyle değil de dublajlı olarak vizyona sokulsa da seslendirenler arasında önemli isimler mevcut: Chris Pratt (Emmet), Elizabeth Banks (Lucy), Morgan Freeman (Vitruvius), Will Arnett (Batman), Liam Neeson (Kötü/İyi Polis), Will Ferrell (Başkan), Jonah Hill (Green Lantern), Chaning Tatum (Superman), Cobie Smulders (Wonder Woman), Shaquille O'Neal (kendisi), Nick Offerman (Metal Sakal), Billy Dee Williams (Lando)
Özetlersek "kendine inanırsan her şeyi başarabilirsin" mesajını veren The Lego Movie, genç izleyicileri çocukluğuna götürebilen, daha ileri yaştakileri güldürebilen ve küçüklere ise sınırsız eğlence dolu bir 100 dakika yaşatabilen kaliteli bir yapım. Hatta daha da ileri gideyim son aylarda izlediğim en iyi işlerden bir tanesi.
Lego, çocukluğumuzda neredeyse hepimizin eline bir şekilde mutlaka geçmiştir. Şahsen ben anaokuluna giderken ülkemizde çok ünlüydü. Öyle ki gazeteler, küçük karton kutu içine konularak satılan versiyonlarını sık sık dağıtırlardı. Havanın soğukluğuyla buz kesen bu minik kutuları sabahları hevesle açar içindeki Lego'larla keyifle oynardım. Ancak yaşımın verdiği sorumsuzluktan ve bazı parçaların çok küçük olmasından dolayı çoğunu kaybettim. Hatta bazı küçük parçaları kapıların anahtar deliklerine tıkmışım. Tıkmışım diyorum çünkü aradan geçen yıllar bunu unutmamı sağlamış. Hatırlama anı ise dün Lego'nun sinema filmini izlerken gerçekleşti. Daha sonra eve gelir gelmez odamın kapısındaki anahtar deliğine baktım. Küçük sarı bir parça tam da oradaydı.
Peki bu birbirine takıp çıkarılabilen, kısıtlı hareket kabiliyetine sahip oyuncaklardan herkese hitap edecek kadar eğlenceli ve başarılı bir film yapılabilir miydi? Üstelik görsellikle seyirciyi avucuna almak isteyen ve son derece gerçekçi animasyonlar üretilen günümüzde. Baştan söyleyeyim, The Lego Movie'ye filmin tanıtımlarında fazlaca öne çıkarılan Batman için gittim. Beklentim yüksek değildi. Sevilen çeşitli ünlü karakterlerin son yıllarda popüler hale gelen Lego filmleri ve oyunlarının gazıyla böyle bir projenin yaratıldığını düşünüyordum. Aslında bu düşüncem hala geçerli ama ortaya konan iş beklentimin bir hayli üstünde.
Öncelikle filmin yönetmenliğini ve senaristliğini yapan Phil Lord ile Christopher Miller, her yaştan izleyiciye hitap edebilen bir eser ortaya koymuş. Espriler iyi yazılmış ve filmde kullanılan ünlü karakterlere uygunluğu ise çoğunlukla yerinde. Bu uygunluğun zirve yaptığı yerlerde senaryo da zirve yapıyor. Mesela Batman'in siyaha (ya da çok çok koyu griye) olan saplantısı, Dumbledore ve Gandalf benzerliği, Green Lantern'ın aşırı ilgisinden bunalan Superman'in "Bana Kriptonit getirin" demesi ve 2002 yılı NBA yıldızları bu konuda olumlu olan taraflardan bazıları. Ancak Batman'in, başroldeki iyi adama varacağı açıkça belli olan Lucy ile sevgili olması ve o iki karakterin ilişkisi komik kara şövalye için bile bir ölçü fazla cıvıktı. Durumu kabullenip bu bağlamda karaktere yaklaştığımızda ise "İşte benim kahramanım!" dediğimiz yerler de mevcut. Han Solo ve Lando Calrissian'ı üçkağıta getirdiği kısım çok iyiydi mesela. Ya da diğer Batman maceralarındaki gibi Bruce Wayne haliyle kötü adamla görüşmesi...
Ana hikayeye bakarsak konu aslında klişe. Bir kehanet, yine bir kehanetin olmazsa olmazlarından seçilmiş bir kişi ve tüm evrene kötülük saçmayı planlayan kötü adam. Ancak bu malzemelerle önemli mesajlar vermeyi, eğlenceli, komik ve yer yer de oldukça dokunaklı olmayı başarıyor The Lego Movie. İzleyici daha filmin başlarında ana karakter Emmet'ı benimseyebiliyor. Çünkü Emmet bizim gibi birisi. Sabah kalkıyor, kahve alıyor ve işe gidiyor. Tamamıyla sistemin bir parçası. Öyle ki bu sistem içinde görünmez bir hale gelmiş durumda. Film ilerledikçe hem kendisine dair hem de sisteme dair olan farkındalığı artıyor. Finale doğru seçilmişlik kehanetinin bir hikayeden ibaret olması karakterin kendine inancını gerçekçi bir hale getiriyor.
Filmin en başarılı bulduğum kısmı Lego evreniyle bizim dünyamız arasındaki bağlantının kurulduğu sahne. Tüm yaşanan olayların kaynağı aslında bir baba ile oğulun ilişkisi. Tüm Lego evrenine kök söktüren kötü başkan figürünün bir çocuğun babasına olan bakış açısını simgelemesi filmi dokunaklı kılıyor ve diğer animasyon yapımlarıyla olan farkını ortaya koyuyor. Çocuk ile Will Ferrell'ın canlandırdığı baba arasında geçen Lego masası başındaki diyalog ara ara markanın reklamını yapar vaziyete gelse de öyle büyük bir eksi yaratmıyor sahne ve film için.
The Lego Movie'de karakter sayısı çok fazla. Her Lego evreninin temsilcisi film boyunca irili ufaklı rollerde. Kimileri ara ara gözüküp filme eğlence katarken kimileri Emmet gibi gözümüzün önünde. Film bu karakter fazlalığının altında kalmıyor. Karakter bolluğu demişken seslendirenlerden bahsetmezsek olmaz. Ülkemizde her ne kadar orijinal haliyle değil de dublajlı olarak vizyona sokulsa da seslendirenler arasında önemli isimler mevcut: Chris Pratt (Emmet), Elizabeth Banks (Lucy), Morgan Freeman (Vitruvius), Will Arnett (Batman), Liam Neeson (Kötü/İyi Polis), Will Ferrell (Başkan), Jonah Hill (Green Lantern), Chaning Tatum (Superman), Cobie Smulders (Wonder Woman), Shaquille O'Neal (kendisi), Nick Offerman (Metal Sakal), Billy Dee Williams (Lando)
Özetlersek "kendine inanırsan her şeyi başarabilirsin" mesajını veren The Lego Movie, genç izleyicileri çocukluğuna götürebilen, daha ileri yaştakileri güldürebilen ve küçüklere ise sınırsız eğlence dolu bir 100 dakika yaşatabilen kaliteli bir yapım. Hatta daha da ileri gideyim son aylarda izlediğim en iyi işlerden bir tanesi.
Yorumlar
Yorum Gönder