Iron Man 3 = Hayal Kırıklığı + Dolandırılma

       
Hepinizin bildiği gibi bu ayın başında Iron Man 3, iddialı bir şekilde vizyona girdi. Bu iddialı olma durumunda en büyük etken ise seyirciye bir çok şey vadeden fragmanlardı kuşkusuz. O iki buçuk dakikalık videolarda bize anlatılan şey, bu sefer işlerin çok daha karmaşık ve Tony Stark' ın başının her zamankinden daha büyük bir belada olduğuydu. En basitinden Iron Man zırhlarının Mandarin' in kontrolüne geçip Stark' a baş kaldırdığı anlamı çıkıyordu. Açıkçası bu da beni epey heyecanlandırmıştı. Serideki yönetmen değişikliğinin (İlk iki filmin yönetmeni Jon Favreau' nun yerine Shane Black geldi.) Iron Man 3' e yarayacağı düşüncesi güçlenmişti kafamda artık. Başarısız bulduğum ikinci filmden sonra ilk film gibi kaliteli bir Iron Man izleyecektim artık. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Fragmanda gösterilen ve filmi iddialı hale getiren şu, Iron Man zırhının Stark' ın gırtlağına sarıldığı kısım vs. espriden öteye geçemeyen sahnelermiş. Zırhların isyan ettiği falan yok yine hepsi Stark' ın yani. Filmin konusu da öyle karmaşık, derinlikli falan değil. Iron Man 3, diğer Marvel filmleri gibi bol bol espri kullanan ve aksiyon dolu bir yapım. Guy Pearce' ın canlandırdığı, filmin başındaki pısırık, silik tipli karakterin sonradan güçlenip ve zenginleşip Stark' ın başına bela olması ise tam bir klişe. Hele Mandarin olayına girmiyorum bile. 80 ve 90' larda pek çok senaryoya imza atan Shane Black, filmin senaryosunu yazarken o dönemden esintiler kullanmış. Bu, bazı yerleri çok klişeleştirirken bazı yerlerde o dönemin klasik havasını zor da olsa izleyiciye fark ettirebilmiş. Black' in ilk yönetmenlik denemesi olan Kiss Kiss Bang Bang' te de beraber çalıştığı Robert Downey Jr. ise filmin tek büyük artısı. Kendi içinde fragman-film tezatı yaratıp bunu üst seviyeye taşıyan, seyredene hayal kırıklığı ve fragmanlarla üç kağıta getirilme, dolandırılma duygularını bir arada yaşatan şaka gibi bir film yani Iron Man 3. Tüm bunlara rağmen serinin ikinci filminden daha iyi ama ilk filmin de çok gerisinde.
        Artık Marvel' in son zamanlarda neredeyse tüm filmlerinde kullandığı ''önce espriyi patlat ardına aksiyonu daya'' taktiği kabak tadı vermeye başladı. Son Marvel filmlerinden olan çok sevdiğim X-Men: First Class bunu kullanmamıştı pek. Bu yazın ortalarında izleme şansı bulacağımız The Wolverine de son derece ciddi bir havaya sahip gibi gözüküyor. Bu yaz heyecanla beklediğim Star Trek Into Darkness, Man of Steel ve The Wolverine umarım Iron Man 3 gibi içi çok ta dolu olmayan ortalama süper kahraman filmleri olmazlar. Özellikle Man of Steel' dan beklentim bir hayli büyük...

Yorumlar

  1. O dediğin klişelik fazlasıyla Batman Forever'daki Riddler'ı anımsatıyordu. Ama daha çok The Incredibles çakması bir film olmuş. Tipik görsellik vaadeden ama kurgusu pek bir şey ifade etmeyen Disney filmlerinden biri işte. Meğer fragmanlarda Mandarin "You'll never see me coming" derken ciddiymiş de haberimiz yokmuş, gerçekten de geldiğini göremedik...
    Hadi dolandırılmayı da geç de, Mandarin'e yaptıkları affedilemez... Marvel şimdiki DC gibi gerçekçi değil çizgi romanlara sadık kalıyor filmlerinde mizahı da eksik etmiyor dedik ama sonuç tam bir fiyasko yani çok yazık gerçekten de.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu "The Batman" Bir Başka

Bir Sherlock Holmes İncelemesi

Mission: Impossible III (2006)